Tom görüşmek istemiyor.
- Tom doesn't want to negotiate.
Onun işi yabancı alıcılarla görüşmek.
- His job is to negotiate with foreign buyers.
Onlarla müzakere yapması için onu atadık.
- We delegated him to negotiate with them.
Problem, Tom'un müzakereye tamamen isteksiz olması.
- The problem is Tom's complete unwillingness to negotiate.
Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
- The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
Barış anlaşması görüşme girişimleri başarısız oldu.
- Attempts to negotiate a peace treaty failed.
We negotiated the contract to everyone's satisfaction.
Although the car was quite rickety, he could negotiate the curves very well.
... journalists on how to negotiate ...
... negotiate with the Soviet Union ...