O, işini kaybettiği için eğitimini ertelemek zorunda kalacak.
- She'll have to delay her education because she lost her job.
Fadıl nikahı geciktirmek için başka bir mazeret buldu.
- Fadil found another excuse to delay the wedding.
Gecikmeden o işe başlamalıyım.
- I must set about that work without delay.
Onun gecikmesi için hiçbir bahane yoktur.
- There is no excuse for his delay.
Sağanak dün posta dağıtımını geciktirdi.
- The thunderstorm yesterday delayed the delivery of the mail.
Kaza onun gelişini muhtemelen geciktirecek.
- Possibly, the accident will delay his arrival.