Meseleyi senin yargına bırakıyorum.
- I leave the matter to your judgement.
Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.
- You must bring home to him the importance of the matter.
Onlar tartışmamız gereken konular.
- They are matters which we need to discuss.
Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
- To tell the truth, this matter does not concern it at all.
Radyoaktif maddeler tehlikelidir.
- Radioactive matter is dangerous.
Madde üzerinde konuşalım.
- Let's talk over the matter.
Bu hususla hiçbir ilgim yok.
- I have nothing to do with this matter.
Yukarıda belirtilen hususlarda acil görüşünüzü talep ediyoruz.
- We now request your opinion in the above-referenced matter.
Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.
- I have nothing to say on this matter.
Onun bu yıl üniversiteden mezun olamaması gülünecek bir şey değil.
- It is no laughing matter that he couldn't graduate from university this year.
Bu kesinlikle özel bir mesele.
- This is strictly a private matter.
Konu hakkında seninle özel olarak konuşabilir miyim?
- May I talk with you in private about the matter?
Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.
- It doesn't matter what he said.
Cevap verip vermemenin önemi yok.
- It doesn't matter whether you answer or not.
Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
- There are complicated circumstances behind the matter.
Bu maddenin normal durumu katıdır.
- The common state of this matter is solid.
Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.
- No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career.
Meseleyle ilgili meslektaşlarımla görüşmeliyim.
- I must confer with my colleagues on the matter.
Bu konuya farklı açılardan bakmalısın.
- You must view the matter from different angles.
Doğru olsa bile çok az fark eder.
- Even if it is true, it matters little.
Neden senin için bu kadar önemli?
- Why does it matter so much to you?
Dil önemli bir konudur, bu nedenle dilbilimcilere bırakmayın.
- Language is an important matter, so don't leave it to the linguists.
Arabada sorun yok, sadece sen kötü bir sürücüsün.
- Nothing is the matter with the car. It's just that you are a bad driver.
Lütfen bu sorunu bankanızla birlikte gözden geçirir misiniz?
- Would you please check this matter with your bank?
İşin aslın bakarsan, o doğrudur.
- As a matter of fact, it is true.
Ben işin aslını anlayacağım.
- I am going to ascertain the truth of the matter.
Nereye bakarsan bak depremin sebep olduğu hasarı görebilirsin.
- No matter where you look you can see damage caused by the earthquake.
Dert olabilecek hiçbir şey yok.
- There's nothing the matter.
İş ne kadar zor olursa olsun Tom asla şikayet etmez.
- Tom never complains, no matter how hard the work is.
Ne yaparsam yapayım, Tom her zaman şikâyet eder.
- No matter what I do, Tom always complains.
Hollanda'da nereye gidersen git farketmez, yel değirmenlerini göreceksin.
- It doesn't matter where you go in Holland, you'll see windmills.
Ne dersen de farketmez, sana asla inanmayacağım.
- No matter what you say, I will never believe you.
Besides, if it had been out of doors I had not mattered it so much; but with my own servant, in my own house, under my own roof.
Sorry for pouring ketchup on your clean white shirt! - Oh, don't worry, it does not matter.
a trivial matter.
He always took some reading matter with him on the plane.
... matter, decorate your home. This is the future of wallpaper. In the future, chips ...
... very foundation of matter and energy. We physicists invented the laser beam, we invented ...