Onu ikna etmekte başarısız olduk.
- We failed to persuade him.
Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
- He did his best to persuade her.
Onu partiye gitmeye ikna ettim.
- I persuaded him to go to the party.
Sanırım onu ikna etmeye çalışmanın bir faydası yok.
- I think there is no point in trying to persuade him.
Bir ya da iki şarkı söylemek için ikna edilebilirim.
- I could be persuaded to sing a song or two.
Sanırım Tom yardım için ikna edilebilirdi.
- I think Tom could be persuaded to help.