to her

listen to the pronunciation of to her
İngilizce - Türkçe
ona
ona

Muhabir: Ona bir kedi yavrusu aldınız mı? - Reporter: Did you buy her a kitten?

Banka ona 500 dolar ödünç verdi. - The bank loaned her 500 dollars.

to them
onlara

Tom romanı onlara önerdi. - Tom recommended the novel to them.

O, onlara karşı çok nazikti. - He was very kind to them.

her
o
her
onun

Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi. - She promised to meet her at the coffee shop.

Onun görünümünü çekici bulurum. - I find her appearance attractive.

her
kendine

Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı. - Emi ordered herself a new dress.

Jane'nin hayali kendine yaşlı ve zengin bir sevgili bulmaktı. - Jane's dream was to find herself a sugar daddy.

her
onu

Onu sevip sevmediğini bilmiyorum. - I don't know whether you like her or not.

Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi. - She promised to meet her at the coffee shop.

her
dişil onun
her
{z} dişil onu; ona; ondan; onun: He loves her. Onu seviyor. He looked at her. Ona baktı. They hated her. Ondan nefret ettiler. It pleased
her
kendisi

Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum. - I think that girl cut her hair to give herself a new look.

Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi. - She said NO to herself. She said YES aloud.

her
ondan

Herkes ondan iyi şekilde bahseder. - Everybody speaks well of her.

Bu eski madeni paraları ondan aldım. - I got these old coins from her.

her
dişil onu
to me
bana göre

O bana göre iki yıl kıdemli. - She is senior to me by two years.

O bana göre altı yıl kıdemli. - She is senior to me by six years.

to you
sana

Kanatlarım olsa, sana uçarım. - If I had wings, I would fly to you.

Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver. - Allow me to introduce Mayuko to you.

to us
bize

Niçin geç kaldığını bize açıklamasını talep ettik. - We demanded that he explain to us why he was late.

Tom bize yazacağını söyledi. - Tom said he would write to us.

her
kendi

Yumi oraya kendi gitti. - Yumi went there by herself.

Kendisine HAYIR dedi. Yüksek sesle EVET dedi. - She said NO to herself. She said YES aloud.

to it
ona
to somebody
birini

Birlikte çalıştığım birinin yanında yaşıyorsun - You live next to somebody I work with.

to somebody
birine

Çek birine para ödeme yöntemidir. - A check is a method of paying money to somebody.

Bunu başka birine söyle. - Tell it to somebody else.

to someone
birini

Tom tanımadığı birinin yanında oturdu. - Tom sat down next to someone he didn't know.

to you
size

Ne yapılacağı size kalmış. - What to do is up to you.

Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir. - You have only to ask for it and it will be given to you.

her
(dişil) onu
to someone
birine

Eğer uçağın kaza yapacağını birine söylersen, bu söylem hiç bir şey ifade etmeyecek. - If you say this to someone whose plane is going to crash, this phrase is not going to mean anything.

Yara izini herhangi birine hiç gösterdin mi? - Have you ever shown your scar to someone?

Toher
İrlandalı Çingene
to it
o
to me
bendene
to this
Bunun

Tom hâlâ hayatta olsaydı bugün nasıl görünürdü?Aşağıdaki fotograf kullanımı, bunun bir cevabını bulmaya çalışıyor. - How would Tom look today if he were still alive? The following photomanipulation attempts to find an answer to this.

Bunun anahtarının nerede olduğunu biliyor musunuz? - Do you know where the key to this is?

to you
senine
to you
sizlerin
to your
için
to him
ona

Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz. - You may as well say it to him in advance.

Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu. - We had no choice but to leave the matter to him.

to someone
hatır için as a favor
to this
buna

Buna alışabildiğimi düşünüyorum. - I think I could get used to this.

Sonunda buna alışacağımdan oldukça eminim. - I'm pretty sure I'll get used to this eventually.

Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) f. Bütün, hep, tamamen
Tekil isimlere tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını verir: "Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi."- H. E. Adıvar
Tekil isimlere tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını verir
İngilizce - İngilizce
The form of she used after a preposition or as the object of a verb; that woman, that ship, etc

The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..

Belonging to her

This is her book.

High Efficiency Red
adv: here 32
The hard error rate is the frequency of errors caused by permanent physical defect in the memory system The hard error rate is usually much lower than the soft error rate
Sah'english | adronato
her WEAK STRONG Her is a third person singular pronoun. Her is used as the object of a verb or a preposition. Her is also a possessive determiner
You use her to refer to a woman, girl, or female animal. I went in the room and told her I had something to say to her I really thought I'd lost her. Everybody kept asking me, `Have you found your cat?' Her is also a possessive determiner. Liz travelled round the world for a year with her boyfriend James
pron. specific female; possessive form of she
Of them; their
{p} belonging to a female or woman
To it
thereto
To that
thereto
her
Her is sometimes used to refer to a country or nation. Her is also a possessive determiner. Our reporter looks at reactions to Britain's apparently deep-rooted distrust of her EU partner
her
adj [{referring to something that belongs to a female} (This is ~ book )] punya dia (dia) 2 pron [{object pron referring to a female} (Please give ~ this letter )] dia
her
Herpa 1: 43 resin Germany
her
In written English, her is sometimes used to refer to a person without saying whether that person is a man or a woman. Some people dislike this use and prefer to use `him or her' or `them'. Talk to your baby, play games, and show her how much you enjoy her company. Her is also a possessive determiner. The non-drinking, non smoking model should do nothing to risk her reputation
her
The form of the objective and the possessive case of the personal pronoun she; as, I saw her with her purse out
her
le
to it
to that; "with all the appurtenances fitting thereto"
to this
hereto
Türkçe - İngilizce
every

Do you study English every day? - Her gün İngilizce çalışıyor musun?

These are on sale everywhere. - Bunlar her yerde satılıyor.

any

Can you see anything in there? - Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?

Give help to anyone who needs it. - Her kimin ihtiyacı olursa ona yardım et.

(Askeri) each

How many times does the bus run each day? - Otobüs her gün kaç kez çalışır?

Each person paid one thousand dollars. - Her biri bin dolar ödedi.

all

All that glitters is not gold. - Parlayan her şey altın değildir.

Bill is honest all the time. - Bill her zaman dürüsttür.

pan

She planted some pansies in the flower bed. - Çiçekliğe bazı hercai menekşeler dikti.

Tom came into the living room, not wearing any pants. - Tom herhangi bir pantolon giymeden oturma odasına girdi.

omni

Some humans believe that there exists a god who is omniscient, omnipotent and omnipresent. - Bazı insanlar; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her yerde olan bir tanrının var olduğuna inanıyorlar.

How many omnivorous children are patients in hospital? - Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?

ladyship
per

Each person paid one thousand dollars. - Her biri bin dolar ödedi.

Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay. - Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.

every single

Tom comes here every single day. - Tom her tek günde buraya gelir.

I think about that every single day. - Her gün onu düşünürüm.

soever
(Bilgisayar) recur every
(Bilgisayar) refresh every
(Bilgisayar) for all

That dispute has been settled once and for all. - O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.

He was in favor of equality for all. - O, herkes için eşitliğin lehindeydi.

(Bilgisayar) start every
either

Do you know either of the two girls? - İki kızın her birini tanıyor musun?

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

whatever

You can eat whatever you like. - Her ne istiyorsanız yiyebilirsiniz.

He believes whatever I say. - O, söylediğim her şeye inanır.

whoever

Whoever finds the bag must bring it here. - Her kim çantayı bulursa onu buraya getirmelidir.

His parents helped whoever asked for their help. - Onun ebeveynleri yardımlarını isteyen herkese yardım etti.

every; each
to her

    Türkçe nasıl söylenir

    tı hır

    Telaffuz

    /tə hər/ /tə hɜr/

    Videolar

    ... at a young age. CMA named her Entertainer of the Year, which is -- she's the youngest ...
    ... we tell him her or him that, look, you do one version for ...