Sorun benim kavramamın ötesinde.
- The problem is beyond my grasp.
Onun ne demek istediğini tamamen kavramadım.
- I didn't quite grasp what she meant.
Bazı insanlar sigaranın kısa vadeli etkilerini anlamayı daha kolay buluyor.
- Some people find it easier to grasp the short-term effects of smoking.
Bu meseleyi anlamak zorundayız.
- We have to grasp this issue.
Tom Mary'nin göğüslerini okşadı.
- Tom fondled Mary's breasts.
Eğer gidersen, tüm dünyaya ben yatarken beni okşadığını söylerim.
- If you leave, I'll tell all the world you fondle me while I sleep.
O, demiryolunu kavramaya çalıştı.
- He tried to grasp the rail.
İpi iki eliyle kavradı.
- He grasped the rope with two hands.
Curdken ona doğru koştu ve onun başından bir tutam saç tutmak istedi.
- Curdken ran up to her and wanted to grasp some of the hair from her head.
Curdken ona doğru koştu ve onun başından bir tutam saç tutmak istedi.
- Curdken ran up to her and wanted to grasp some of the hair from her head.
Bu meseleyi anlamak zorundayız.
- We have to grasp this issue.
Bir anlaşmamız olduğunu düşündüm.
- I thought we had an understanding.
Tom ve Mary anlaşmaya vardı.
- Tom and Mary came to an understanding.
The goal is within my grasp.
... They have five fingers, just like us, which means we can grasp things. ...
... for those who grasp, who use, who cherish and who develop ideas. ...