to give birth to

listen to the pronunciation of to give birth to
İngilizce - Türkçe
vermek
have
it has geçmi zaman had malik olmak
give birth to
(deyim) yol açmak
have
{f} almak

Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın. - You'll have to get off at the bank and take the A52.

Şimdi üç yıldır İngilizce eğitimi almaktayız. - We have been studying English for three years now.

give birth to
doğum yapmak
give birth to
meydana getirmek
have
eline ulaşmak
have
izin vermek

Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın. - You have to let me talk to them.

Gitmene izin vermek zorundayım. - I have to let you go.

have
doğurmak
have
{f} elde etmek

Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız. - To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.

Tom'un o hakkı elde etmek için sadece bir şansı olacak. - Tom will have only one chance to get that right.

give birth to
doğurmak

Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir. - Many midwives are needed in order to give birth to the future.

give birth to
doğur

Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir. - Many midwives are needed in order to give birth to the future.

Mary en fazla iki çocuk doğurmayı istemektedir. - Mary intends not to give birth to more than two children.

have
geçirmek

Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım. - I have to go through the task by tomorrow.

Çinli firmalar, dünya pazarını ele geçirmek için bir arayış başlattı. - Chinese firms have embarked on a quest to conquer the world market.

have
içmek

Bir fincan kahve daha içmek istiyorum. - I'd like to have another cup of coffee.

Biraz su içmek istiyorum. - I would like to have some water.

have
sahip ol

Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı. - It must be nice to have friends in high places.

Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir. - If you are going abroad, it's necessary to have a passport.

have
davet etmek

Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var. - I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.

Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar. - I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.

give birth to
Kaynağı olmak
have
{f} olmak

Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir. - If you are going abroad, it's necessary to have a passport.

Windows ile eklentilere sahip olmak zorundasın,yoksa o dosyalarını okumaz. - With Windows, you have to have extensions or it won't read your files.

to give birth
doğurmayı
give birth to
(çocuk/yavru) doğurmak
give birth to
dünyaya getirmek
have
{i} kumpas
have
{i} hile

Ben ne zaman hile yaptım? - When have I ever cheated?

Ben hile yapma niyetim yok. Konu ne? - I have no intention of cheating. What's the point?

have
{f} kabul etmek

Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım. - I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.

Önerilerinizi kabul etmekten başka seçeneğim yok. - I have no choice but to accept your proposals.

have
{i} varlıklı kimse
have
{f} bulunmak

Çevreyi korumak için herkes katkıda bulunmak zorunda kalacak. - Everybody will have to pitch in to save the environment.

Bayanlar ve Baylar, şu anda Tokyo Uluslararası Havaalanı'na inmiş bulunmaktayız. - Ladies and Gentlemen, we have now landed at Tokyo International Airport.

have
(fiil) sahip olmak, olmak, elde etmek, almak, yapmak, etmek, kabul etmek, göz yummak, aldatmak, dolandırmak, zorunda olmak, bulunmak
have
{f} etmek

Korkarım ki paydos etmek zorunda kalacağım. - I'm afraid I'll have to call it a day.

Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız. - If we are to be there at six, we will have to start now.

İngilizce - İngilizce
have
throw

At the end of the normal gestation period the cow threw two calf mummies as large as cats.

yean
To give birth
calve
give birth to
bear a child, bring forth offspring; bring forth, originate, create something (as of an idea or vision)
to give birth
pig
to give birth to

    Türkçe nasıl söylenir

    tı gîv bırth tı

    Telaffuz

    /tə ˈgəv ˈbərᴛʜ tə/ /tə ˈɡɪv ˈbɜrθ tə/

    Videolar

    ... that they give birth to me and I give birth to them, and the ...