to get possession of; to obtain; to get

listen to the pronunciation of to get possession of; to obtain; to get
İngilizce - Türkçe

to get possession of; to obtain; to get teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

have
it has geçmi zaman had malik olmak
have
{f} almak

Bu hafta sonu bir araba almak zorundayım. - I have to buy a car this weekend.

Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın. - You'll have to get off at the bank and take the A52.

have
eline ulaşmak
have
izin vermek

Onunla konuşmama izin vermek zorundasın. - You have to let me talk to her.

Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın. - You have to let me talk to them.

have
doğurmak
have
{f} elde etmek

Tom'un o hakkı elde etmek için sadece bir şansı olacak. - Tom will have only one chance to get that right.

Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız. - To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.

have
geçirmek

Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım. - I have to go through the task by tomorrow.

Tom ile birkaç dakika yalnız geçirmek istiyorum. - I'd like to have a few minutes alone with Tom.

have
içmek

Biz biraz şarap içmek istiyoruz. - We'd like to have some wine.

Biraz su içmek istiyorum. - I would like to have some water.

have
sahip ol

Neyin doğru olduğuna inandığını açıkça söyleme cesaretine sahip olmalısın. - You ought to have the courage to speak out what you believe to be right.

Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir. - If you are going abroad, it's necessary to have a passport.

have
davet etmek

Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar. - I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.

Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var. - I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.

have
{f} olmak

Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı. - It must be nice to have friends in high places.

Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir. - If you are going abroad, it's necessary to have a passport.

have
{i} kumpas
have
{i} hile

Ben ne zaman hile yaptım? - When have I ever cheated?

Ben hile yapma niyetim yok. Konu ne? - I have no intention of cheating. What's the point?

have
{f} kabul etmek

Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım. - I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.

Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız. - We will have to take on someone to do Tom's work.

have
{i} varlıklı kimse
have
{f} bulunmak

Çevreyi korumak için herkes katkıda bulunmak zorunda kalacak. - Everybody will have to pitch in to save the environment.

Siyasal etkinlikte bulunmak için zamanım yok. - I have no time to engage in political activity.

have
(fiil) sahip olmak, olmak, elde etmek, almak, yapmak, etmek, kabul etmek, göz yummak, aldatmak, dolandırmak, zorunda olmak, bulunmak
have
{f} etmek

Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin. - If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.

Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın. - If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.

İngilizce - İngilizce
have
to get possession of; to obtain; to get