Mahkumları bırakmalarını emretti.
- He ordered them to release the prisoners.
O köpeği serbest bırakmayın.
- Don't release that dog.
Onun ayağını tuzaktan kurtarmak imkansız.
- It's impossible to release his foot from the trap.
Jack çamı kozalakları, örneğin, büyük bir ısıya maruz kalıncaya kadar tohumlarını bırakmak için kolayca açılmazlar.
- The cones of the jack pine, for example, do not readily open to release their seeds until they have been subjected to great heat.
Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.
- I'm afraid you're going to have to release Tom.
Onun ayağını tuzaktan kurtarmak imkansız.
- It's impossible to release his foot from the trap.