Her nedense o kızdan hoşlanmaya başladım.
- Somehow I have taken a fancy to that girl.
Aşk sadece bir fantezidir.
- Love is just a fancy.
O, fantezi bir şey değildi.
- It wasn't anything fancy.
Büyük süslü bir düğün istemiyorum.
- I don't want a big, fancy wedding.
Böyle süslü bir evde yaşayabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.
- I never for a moment imagined I'd be able to afford to live in such a fancy house.
Mary'nin kocası gecikmiş yıldönümü yemekleri için onu fantazi Fransız restoranına götürdü.
- Mary's husband took her to the fancy French restaurant for their belated anniversary dinner.