Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
- Tom couldn't seem to put Mary at ease.
Onun tebessümü onu rahatlattı.
- His smile put her at ease.
Hemşire ağrıyı hafifletmek için Tom'a bir şey verdi.
- The nurse gave Tom something to ease the pain.
İşi kolaylıkla yaptı.
- She did the job with ease.
O kolaylıkla yarışı kazandı.
- He won the race with ease.
Tom'un acısını dindirmek istiyorum.
- I'd like to ease Tom's pain.
Sadece ağrıyı dindirmek için bana bir şey ver.
- Just give me something to ease the pain.
O çapraz bulmacayı kolaylıkla çözdü.
- He did the crossword with ease.
Ben problemi kolaylıkla çözmene şaşırdım.
- I'm amazed by the ease with which you solve the problem.
Onunla birlikte huzursuz hissediyorum.
- I feel ill at ease with her.
Yeni ortamlarda huzursuz hissettim.
- He felt ill at ease in the new surroundings.
Sami, Leyla'yı rahatlattı.
- Sami put Layla at ease.
Endişelenme, Dima kadını rahatlatmaya çalıştı. Beni değil.
- Don't worry, Dima attempted to put the woman at ease. It's not mine.
His mind was at ease when he received his pension.
We took our ease on the patio.
He played the organ with ease.
After winning the jackpot, she lived a life of luxurious ease.
... And the relative ease with which television ...
... and that's a decision that is ease their financial stress and boosted their ...