Bu reddetmek için zor bir teklif.
- That's a tough offer to refuse.
Tom Mary'nin yardımını reddetmekle hata yaptı.
- Tom was wrong to refuse Mary's help.
Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.
- Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
- I am surprised that she refused such a good offer.
Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.
- I refuse to obey you any longer.
Tom'un babası ona sahip çıkmadı.
- Tom's father has disowned him.
Thine offspring, too, unown'd and wand'ring all --Charlotte Dacre.
Lord Capulet and his wife threatened to disown their daughter Juliet if she didn't go through with marrying Count Paris.