Tom Mary'yi sevmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but like Mary.
Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.
- You have to like teaching in order to do it.
Kız, sihir gibi kayboldu.
- The girl vanished like magic.
Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.
- I would like to get a camera like this.
Ben Volgograd polisinden özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise to Volgograd's police.
Anneme mutlu yıllar dilemek istiyorum.
- I'd like to wish my mom a happy birthday.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Ben sizi eşime tanıtmak istiyorum.
- I'd like to introduce you to my wife.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum.
- I like the way Mary looks.
Oda farklı görünüyor, şimdi daha çok beğeniyorum.
- The room looks different, now I like it more.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.