Tom gerçekten kibirli, değil mi?
- Tom is really conceited, isn't he?
Tom çok kibirli, değil mi?
- Tom is very conceited, isn't he?
Ne hakkında konuştuğumu bildiğimi düşünmek istiyorum.
- I like to think I know what I'm talking about.
Oğlumun hâlâ hayatta olduğunu düşünmek elimde değil.
- I cannot help thinking that my son is still alive.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Doktor, hangi ilacı vereceğine karar vermeden önce dikkatlice düşünür.
- The doctor thinks carefully before deciding what medicine to give.
Onun kendini beğenmiş tavrı beni deli ediyor.
- His conceited attitude makes me mad.
Gençlerde sık sık olduğu gibi, o kendini beğenmiş.
- As is often the case with teenagers, she's conceited.
Ne düşündüğünü tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling what he is thinking.
O herkesin ondan hoşlanmadığı düşüncesiyle çok dolu.
- He is so full of conceit that everybody dislikes him.