Bu derenin suyu serin ve berraktır.
- The water in this brook is cool and clear.
Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
- The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
Tavrını net olarak belirlemelisin.
- You should make your attitude clear.
Saat 2.30'a kadar niçin işi bitirtmek zorunda olduğumuzu Tom gayet net açıkladı.
- Tom made it quite clear why we had to have the job finished by 2:30.
O, bulaşık masasını temizleyecek.
- She will clear the table of the dishes.
Boğazını temizledi ve Ben Tatoeba'yı seviyorum! dedi.
- He cleared his throat, and said:I love Tatoeba!.
Bu içecek açıkça çay ile aynı tadı içeriyor.
- This drink clearly has the same flavor as tea.
Şirkette açıkça konuşmalısın.
- You must speak clearly in company.
George pozisyonunu belirginleştirdi.
- George has made his position clear.
Onun konuşma şeklinden açıkça belli olduğu için, o bir öğretmendir.
- He is a teacher, as is clear from his way of talking.
Belli ki yanılıyorsun.
- Clearly you are mistaken.
Bulutsuz gökyüzüne bak.
- Look at the clear sky.
Bulutsuz bir günde Fuji dağını görebilirsiniz.
- On a clear day, you can see Mt. Fuji.
Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
- His blue eyes were clear and bright.
Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
- It was a bright and clear Sunday morning.
Hava aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it'll clear up.
Yakında aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it is going to clear up soon.
Programımı boşalttım.
- I've cleared my schedule.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
Tom'un ayrılmak istemediği açıktı.
- It was clear that Tom didn't want to leave.
Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
- He was cleared of all charges and released yesterday.
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
- It's clear that Tom has no intention of marrying you.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
Bekleme odası boşalıyor.
- The waiting room is clearing out.
Bu, işleri açık hale getiriyor.
- That makes things clear.
O bunu daha açık hale getiriyor mu?
- Does that make it any clearer?
O, geçerli Fransızca konuşuyor ama o anlaşılır biçimde Almancada daha akıcı.
- He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
Lütfen daha anlaşılır biçimde konuşun.
- Please speak more clearly.
Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
- The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
O noktada pek emin değilim.
- I'm not too clear about that point.
Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
- A cup of coffee cleared up my headache.
O, bulaşık masasını temizleyecek.
- She will clear the table of the dishes.
Boğazını temizledi ve Ben Tatoeba'yı seviyorum! dedi.
- He cleared his throat, and said:I love Tatoeba!.
They said it was going to fair off later on, but it didn't.
They said it was going to fair up later on, but it didn't.
After a heavy rain, the sky cleared nicely for the evening.
The coast is clear.
Congress passed the President’s Clear Skies legislation.
He's been clearing seven thousand a week.
as clear as crystal.
clear weather, a clear day.
Stand clear of the rails, a train is coming.
Do I make myself clear? Crystal clear.
... clear that what we're doing online today will definitely ...
... crystal clear water ...