Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
Pencereyi kırmak için bir çekiç kullanıldı.
- A hammer was used to break the window.
İşin yarısını yaptım ve şimdi bir mola verebilirim.
- I've done half the work, and now I can take a break.
Onlar şu anda bir mola veriyorlar.
- They're having a break at the moment.
Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktım.
- I went for a walk after breakfast.
Ben dün kahvaltı etmeden evden çıktım.
- I left home without having breakfast yesterday.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo gave but did not break.
Herkesin bir kırılma noktası var.
- Everybody has a breaking point.
O, oğlunun sigara içme alışkanlığı kırmaya çalıştı.
- He tried to break his son's habit of smoking.
Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
She broke the vase.