Ekonomik durgunluğa karşın, ticari ürün fiyatları hala yüksek.
- In spite of the depression, the prices of commodities are still high.
Japonya durgunluktan kurtulmak için hala mücadele veriyor.
- Japan is still struggling to emerge from recession.
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Ellerinizi hareketsiz tutun.
- Keep your hands still.
Tom hareketsiz duruyordu.
- Tom was standing still.
Tom'un yardımcı olacağından kuşkuluyum, ama yine de ona sormalısınız.
- I doubt that Tom would help, but you should still ask him.
Tom ve Mary çok tartışırlar ama yine de birlikte oldukça iyi geçinirler.
- Tom and Mary argue a lot, but they still get along quite well together.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Merhaba? Hâlâ burada mısın?
- Hello? Are you still here?
Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.
- She has a lot of faults. Still, I like her.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Şimdi bundan bahsetmek için henüz çok erken.
- It's still too early to talk about this now.
Henüz karar vermedim.
- I still haven't decided yet.
Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.
- I think I still have time for another cup of coffee.
Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.
- In comparison to him, I am still older.
Fiyatlar daha da artacak.
- Prices are going to rise still further.
Tom elinden geleni yaptı, ama yine de dersleri geçemedi.
- Tom did the best he could, but he still wasn't able to pass the course.
Tom'un yardımcı olacağından kuşkuluyum, ama yine de ona sormalısınız.
- I doubt that Tom would help, but you should still ask him.
Hala Esperanto dilinden hoşlanmıyor musunuz?
- Do you still hate Esperanto?
İster Tom'dan hoşlan istersen hoşlanma, hâlâ onunla çalışmak zorundasın.
- Whether you like Tom or not, you still have to work with him.
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Sabit diskime hâlâ format atamadım.
- I still couldn't format my hard disk.
Birçok siyasetçinin sus parasını kabul ettiğine inanılmaktadır.
- Many politicians are believed to accept hush money.
Tom'un kıpırdamadan durma sorunu var.
- Tom has trouble standing still.
Tom bir an için sessiz oturamaz.
- Tom can't sit still for a moment.
Hareket etme ve sessiz kal.
- Stand still and keep silent.
She told me to be still. (Bana hareketsiz kalmamı söyledi.).
O hâlâ şiirler yazıyor.
- He still writes poems.
Tom on üç yaşındayken yazdığı bir şiiri hala ezbere okuyabiliyor.
- Tom can still recite a poem he wrote when he was thirteen.
Stadyum oldukça sakindi.
- The stadium was quite still.
Lütfen tamamen sakin kal.
- Please remain perfectly still.
Lechery, lechery, still wars and lechery; nothing else holds fashion.
Still waters run deep.
Tom is tall; Dick is taller; Harry is still taller.
I’m not hungry, but I’ll still manage to find room for dessert.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
Still that animal before it hurts someone.
any drop of slombring rest / Did chaunce to still into her wearie spright .
... accompanied with with the nutritional component which is still the central ...
... LINUS UPSON: There's still two people out there? ...