Onu sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like him.
Onları sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like them.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
Kız, sihir gibi kayboldu.
- The girl vanished like magic.
Bu, peynir gibi kokuyor.
- This smells like cheese.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
İki erkek kardeş iki bezelye tanesi kadar benzer.
- The two brothers are as like as two peas.
İkiz erkek kardeşler iki bezelye kadar benzer.
- The twin brothers are as like as two peas.
Özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize.
Anneme mutlu yıllar dilemek istiyorum.
- I'd like to wish my mom a happy birthday.
New York, Chicago ve Boston gibi heyecan verici şehirleri ziyaret etmekten zevk alıyorum.
- I enjoy visiting exciting cities like New York, Chicago, and Boston.
Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.
- I don't like your taste in color.
Çay veya kahve ister misin?
- Would you like coffee or tea?
Londra'ya gitmek isterim.
- I'd like to go to London.
The CD will feature music from all over the world.
Televizyonda gösterilen şey, sanki, toplumun neye benzediğinin bir yansımasıdır.
- What is shown on television is, as it were, a reflection of what society is like.
Sanki onun ne olduğunu biliyormuş gibi konuşma.
- Don't talk ... as if you know what it's like...
Dil ders kitapları sadece iyi insanları ön plana çıkarmaktadır.
- Language textbooks often feature only good people.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Güzel bir gün ve canım balık tutmak istiyor.
- It is a fine day and I feel like going fishing.
Tom balık tutmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like fishing.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
- Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Ben sizi eşime tanıtmak istiyorum.
- I'd like to introduce you to my wife.
Bağlantıları değiştirmek ister misin?
- Would you like to exchange links?
Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
- This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Sadece klasik müziği değil aynı zamanda jazzı da severim.
- I like not only classical music but also jazz.
Roger şarkı yazmayı seviyordu. Aynı zamanda kendi şarkılarını sahnede söylemeyi de seviyordu.
- Roger liked writing songs. He also liked to perform his own songs on the stage.
Zamanında varma olasılığımız var mı?
- Are we likely to arrive in time?
Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
- Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
Tom, Mary'nin onun yeni şarkısını beğenip beğenmeyeceğini görmek istiyor.
- Tom wants to see if Mary likes his new song.
Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum.
- I like the way Mary looks.
They must be like the last group who stayed.
If he's like I don't want to, then be like Pretty please! - it means a lot to me.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
Tom is not very likely to want to do that.
- Tom isn't very likely to want to do that.
Tom isn't likely to want to do that.
- Tom isn't likely to want to do that.
... Some people like the realistic element. ...
... you like to go next? ...