Ben işleri karıştırmak istemiyorum.
- I don't want to stir things up.
Haber heyecan yaratıyor.
- The news is creating a stir.
Haber büyük bir heyecan yarattı.
- The news caused a huge stir.
Ben işleri karıştırmak istemiyorum.
- I don't want to stir things up.
Tom ortalığı karıştırmaya çalışıyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be trying to stir up trouble.
The friends of the unfortunate exile, far from resenting his unjust suspicions, were stirring anxiously in his behalf. — Charles Merivale.