Onun için beklemekten başka yapacak bir şey yoktu.
- There was nothing for it but to wait.
Yapılması gereken bütün şey beklemektir.
- All that is to be done is to wait.
Bu üç saatlik bir bekleyiş olacak.
- It's going to be a three-hour wait.
Uzun bir bekleyişten sonra, ona kimlik olarak onun doğum belgesinin onaylı bir nüshasını alması gerektiği söyleniyor.
- After a long wait in line, she was told she should get a certified copy of her birth certificate as identification.
Bekleme salonunda beş hasta vardı.
- Five patients were in the waiting room.
Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?
- Are you sure you don't want to stay here and wait with us?
Beklemek, gözlemek ve sessiz kalmak birçok savaşı önleyebilir.
- Waiting, observing, and keeping silent can avoid many wars.
O gelene kadar burada bekleyeceğim.
- I'll wait here until she comes.
Carlos bir müddet bekledi.
- Carlos waited a moment.
Çorba ısınıncaya kadar bekleyin.
- Wait till the soup warms.
Lütfen beni istasyonda bekleyin.
- Please wait for me at the station.