Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
Bizim takımımız beş puan ilerdedir.
- Our team is five points ahead.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.
- I differ from you on that point.
Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
- At that point I realized the danger of the situation.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
- It's bad manners to point at people.
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Onun konuşması tam yerindeydi.
- His speech was to the point.
Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir.
- I assume that at some point Tom will just give up.