Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.
- All the other languages are easier than Uighur.
Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?
- Are you going to cut down all the trees here?
Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
- Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
Para bütün kötülüğün köküdür.
- Money is the root of all evil.
Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
- Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything at all there?
Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
- All they that take the sword shall perish with the sword.
Onların hepsi lezzetliydi!
- All of it was delicious!
Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.
- One will be judged by one's appearance first of all.
Aşkta ve savaşta her şey adildir.
- All's fair in love and war.
Kanun herkes için aynıdır.
- The law is equal for all.
Herkes mutlu görünüyordu.
- They all looked happy.
Tom'un tüm isimlerimizi hatırlayabilmesinden özellikle etkilendim.
- I'm particularly impressed that Tom could remember all of our names.
Özellikle Amerika'yı ziyaret etmek istiyorum.
- I'd like to visit America most of all.
Bunu yapmak zorundasın, tıpkı hepimizin yaptığı gibi.
- You have to do it, just like we all do.
Bu giysinin içinde tıpkı bir sporcu gibi görünüyorum fakat gerçek şu ki hiç spor yapmam.
- I look for all the world like an athlete in this outfit, but the truth is I don't do any sports at all.
1603'te, Kral James iktidara geldiğinde, futbola tekrar izin verildi.
- In 1603, when King James I came into power, football was allowed again.
Hepinizle tekrar görüşmeyi ümit ediyorum.
- I hope to meet you all again.
Tom tamamen bitkindi.
- Tom was all worn out.
Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.
- Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.
Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
- I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir.
- I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.
O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil.
- It's all about sentences. Not words.
O tümüyle siyah giyindi.
- She was dressed all in black.
Ben tamamen sizinle aynı fikirde değilim.
- I don't wholly agree with you.
Onun sözleri tamamen anlamsızdı.
- Her words were wholly void of meaning.
O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi.
- She wanted to marry an all-American man.
Üzgünüm, mantıların tümü bitti.
- I'm sorry, we're all out of manti.
Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi.
- Our soccer team beat all the other teams in the town.
Tom büsbütün o kadar kötü olamaz.
- Tom can't be all that bad.
Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.
- All the other languages are easier than Uighur.
Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi.
- Our soccer team beat all the other teams in the town.
Kuşun tüyleri tamamen saf altındı.
- The bird's feathers were all of pure gold.
Sami, Leyla'nın bütün sorularını saf saf yanıtladı.
- Sami naively answered all of Layla's questions.
Zevk bütünüyle benim.
- The pleasure's all mine.
Sen bir dört yaşında çocuğu bütünüyle yalnız nasıl bırakabildin?
- How could you leave a four-year-old child all alone?
Tom hayatı boyunca fakir kaldı.
- Tom remained poor all his life.
Tom bütün hayatı boyunca Boston'da yaşadı.
- Tom has lived in Boston all his life.
Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.
- All those who take up the sword shall perish by the sword.
O hepimiz için kahve yaptı.
- She made coffee for all of us.
Bu cümleyi çevirmek için kimseye izin verilmedi.
- No one is allowed to translate this sentence.
Topladığımız tüm cümleleri Creative Commons Attribution lisansı altında serbest bırakıyoruz.
- We're releasing all the sentences we collect under the Creative Commons Attribution license.
Onun şarkılarından her biri bir liste başıydı.
- Every one of her songs was a hit.
Her birimiz az çok sanatla ilgilenmektedir.
- Every one of us is more or less interested in art.
You’ve got it all wrong.
The score was 30 all when the rain delay started.
All my friends like classical music.
Don't want to go? All the better since I lost the tickets.
Some gave all they had.
Is everything all right?
- Everything all right?
He lost everything he owned.
- He lost all his possessions.
She gave her all, and collapsed at the finish line.
she therefore ordered Jenny to pack up her alls and begone, for that she was determined she should not sleep that night within her walls.
I was in Boston for almost the whole summer.
- I was in Boston almost all summer.
He ate the whole apple.
- He ate all of the apple.
Everyone in his family is tall.
- His family members are all tall.
Everyone makes mistakes.
- All men are fallible.
Tom disregarded Mary's advice completely.
- Tom ignored all of Mary's warnings.
... You've got all the data that's come in, but now what? ...
... So we are now collecting all kinds of data for the ...