Ben istasyona kadar koşmak zorunda kaldım.
- I had to run to the station.
Ben treni yakalamak için gerçekten koşmak zorunda kaldım.
- I really had to run for it to catch the train.
Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- They said they only wanted to be left alone.
Tom geç kalmak istemiyor.
- Tom doesn't want to be late.
O bana göre altı yıl kıdemli.
- She is senior to me by six years.
Sen bana göre her şeysin.
- You are everything to me.
Tom ve Mary, ertesi hafta yine orada buluşmak için karar verdi.
- Tom and Mary decided to meet there again the following week.
Seninle gerçek hayatta buluşmak harikaydı.
- It was awesome to meet you in real life!
Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.
- Allow me to introduce Mayuko to you.
Kanatlarım olsa, sana uçarım.
- If I had wings, I would fly to you.
Avukat yeni yasayı bize açıkladı.
- The lawyer explained the new law to us.
Bay Hasimoto bize karşı adil.
- Mr. Hashimoto is fair to us.
Şüphesiz o iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow, to be sure, but he isn't reliable.
Şüphesiz iyi bir fikir ama uygulamaya koymak zor.
- It's a good idea, to be sure, but it's hard to put it into practice.
O ünlü bir adam, elbette ben ondan hoşlanmıyorum.
- He is a famous man, to be sure, but I don't like him.
O elbette toplantıdaydı ama uyuyordu.
- He was at the meeting, to be sure, but he was asleep.
Tom'un ne yapması gerektiğini bildiğinden emin olmak istiyorum.
- I want to be sure Tom knows what he's supposed to do.
Hiç sorun çıkmayacağından emin olmak istiyorum.
- I want to be sure that there will be no problems.
O muhtemelen gelecektir.
- He is likely to come.
O, bu gece benim evime gelecek.
- He is to come to my house tonight.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Onun söylediği kısa ve isabetliydi.
- What he said was brief and to the point.
Onun konuşması tam yerindeydi.
- His speech was to the point.
Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir.
- You have only to ask for it and it will be given to you.
Ben size yazabildiğim kadar kısa sürede yazacağım.
- I will write to you as soon as I can.
Bir ölçüde söylediklerine katılıyorum.
- I agree with what you say to some extent.
Tom bir ölçüde Fransızca konuşur.
- Tom speaks French to some extent.
Fadıl, bir dereceye kadar Leyla'ya olanlardan sorumluydu.
- Fadil was responsible to some extent to what happened to Layla.
Bir dereceye kadar seninle aynı fikirdeyim.
- To some extent I agree with you.
Ayaklarımızı sıcak tutmak için ayaklarımızı yer değiştirmek ve hareket ettirmeye devam etmek zorunda kaldık.
- In order to keep our feet warm we had to shift from one foot to another and keep moving.
Tom öfkeyi kontrol altında tutmak için elinden geleni yaptı.
- Tom did his best to keep temper under control.
Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.
- Both of them went to the window to look outside.
İnsanlar diğerlerine ön yargı ile bakmak eğilimindedir.
- People tend to look at others with bias.
Tom Mary'yi severdi. Artık ona katlanamıyor.
- Tom used to love Mary. Now he can't stand her.
Tom Mary'yi severdi fakat yıllar önceydi.
- Tom used to love Mary, but that was years ago.
Onu özlemeyecek misin?
- Aren't you going to miss her?
Onları özlemeyecek misin?
- Aren't you going to miss them?
Bir yere kadar bu problemi anlayabilirim.
- I can understand this problem to some extent.
Bir yere kadar seninle aynı fikirdeyim.
- I agree with you to some extent.
Onun sorunla başa çıkmak için yeterli deneyimi yoktu.
- He didn't have enough experience to cope with the problem.
Bugüne kadar dünyada kaç tane YouTube hesabı vardır?
- How many YouTube accounts are there in the world to date?
Mariah Carey bugüne kadar kaç tane şarkı yazmış?
- How many songs has Mariah Carey written to date?
Bir sandviç sipariş etmek istiyorum.
- I would like to order a sandwich.
Bir pizza sipariş etmek istiyorum.
- I'd like to order a pizza.
Otel kasasına bir şeyler koymak istiyorum.
- I'd like to put some things in the hotel safe.
Onu bu hastaneye koymak gerekli değildir.
- It's not necessary to put him in the hospital.
İlk kek parçasını kime vereceksin?
- To whom will you give the first piece of cake?
Müfettiş kimin neyi kime, nerede, ne zaman ve niçin yaptığını bilmek istiyor.
- The investigator wants to know who did what to whom where, when, and why.
I gave the book to him.
His face was beaten to a pulp.
ten to ten = 9:50; We're going to leave at ten to (the hour).
We are walking to the shop.
If he hasn't read it yet, he ought to.
They drank to his health.
Three to the second is nine.
Please would you push the door to.
similar to ..., relevant to ..., pertinent to ..., I was nice to him, he was cruel to her, I am used to walking.
Odds are, BP to get new CEO this year.
Stay where you're to and I'll come find you, b'y.
To date, they have sold only 500 copies of the book.
Right now, out of four bicycles, that's two down and two to go.
I'd like two burgers, two small orders of fries and two shakes, to go.
J to the L-O.
Ten to the zero (1).
His letter was short and to the point.
You're old enough to know better.
- You are old enough to know better.
I'm glad to know you.
- I am glad to know you.
I'm very happy to see you.
- I am very happy to see you.
I'm very glad to see you.
- I am very happy to see you.