Tom aynı fıkrayı bana on kereden fazla anlattı.
- Tom has told me that same joke more than ten times.
Beş kere beş yirmi beştir.
- Five times five is twenty-five.
Tom defalarca Boston'da bulundu.
- Tom has been to Boston many times.
Tom'un menüye bakmasına gerek yoktu çünkü daha önce o restoranda defalarca bulunmuştu.
- Tom didn't need to look at the menu because he'd been to that restaurant many times before.
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Işık dünyanın etrafında bir saniyenin 7.5 katı hızında seyahat eder.
- Light travels around the earth seven and a half times a second.
O benimkinin on katı fazla ingilizce kelime biliyor.
- She knows ten times as many English words as I do.
Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
- I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
Viking zamanında, Grönland bugünkünden daha yeşildi.
- In Viking times Greenland was greener than today.
İyi günleri hatırlayalım.
- Let's remember the good times.
Sami şu an zor günler geçiriyor.
- Sami is going through difficult times right now.
Bunu birkaç kez denedim.
- I tried that a couple of times.
Birkaç kez denedi, ancak başarısız oldu.
- He tried several times, but failed.
Beş çarpı iki ona eşittir.
- Five times two equals ten.
Tom üç kez yıldırım tarafından çarpıldı.
- Tom has been struck by lightning three times.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Diaoyu adaları çok eski çağlardan beri Çin toprağı olmuştur.
- The Diaoyu Islands have been Chinese territory since ancient times.
Piramitler antik çağda inşa edildiler.
- The pyramids were built in ancient times.
İki kere iki dört eder.
- Two times two is four.
O, bir kerede üç basamak atladı.
- He jumped up the steps three at a time.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- He will be talking with his family at this time tomorrow.
Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
- He cheated death many times on the battlefield.
İlk defa mı tadına bakıyorsun?
- Is this the first time you have tasted it?
Ne zaman geri döneceksin?
- What time will you be back?
Zamanın ölçüsü nedir?
- What are the measures of time?
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var?
- How much time does she need to translate this book?
Zaman zaman depresyona girerim.
- I get depressed at times.
Zaman zaman can sıkıcı baş ağrısı çekti.
- At times, he suffered from a painful headache.
Doktorum bana haftada en az üç kere yüzmem gerektiğini söyledi.
- My doctor told me that I should swim at least three times a week.
Geçen sene üç kere bıçaklandım.
- I got stabbed three times last year.
Leyla yanında daima o silahı taşıyordu.
- Layla carried that gun with her at all times.
Dört kere altı kaç yapar?
- How much is four times six?
Dört kere beş 20'dir.
- Four times five is 20.
Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.
- Asia is roughly four times the size of Europe.
Senin sahip olduğunun dört katı daha fazla CD'lerim var.
- I have four times more CDs than you do.
O pek çok kez Avrupa'da bulundu.
- He has been to Europe many times.
Daha önce de buraya çok kez geldim.
- I've been here many times before.
İyi bir yazar metnini pek çok defa yeniden şekillendirip geliştirebilir.
- A good writer can reshape and improve his text many times.
Onu pek çok defa uyardım ama o, konuşmayı kesmeyecek.
- I warned him many times, but he won't stop talking.
Dört çarpı beş yirmidir.
- Four times five is twenty.
Beş çarpı iki ona eşittir.
- Five times two equals ten.
Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.
- Now it's time to say good night.
O zaman Japonya'da demiryolları yoktu.
- There were no railroads in Japan at that time.
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Her zaman bir sonraki sefer vardır.
- There's always a next time.
Onlar her iki seferde de başarısız oldu.
- They failed both times.
Postacı ne zaman gelir?
- What time does the mailman come?
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.
- There is a little time before the train departs.
Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
- If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
Eski zamanlarda insanlar dünyanın düz olduğuna inanıyordu.
- In ancient times people believed that the earth was flat.
Petrol eski zamanlardan beri önemli olmuştur.
- Petroleum has been important since ancient times.
Hepimiz bazen bir aptal gibi davranırız.
- We all make fools of ourselves at times.
Bazen curve'ü carve ile karıştırıyorum.
- At times I confuse curve with carve.
Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.
- His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times.
Birçok kere İtalya'da bulundum.
- I've been to Italy many times.
Zaten ona bunu bin kere söyledim.
- I've already told him this a thousand times.
Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım.
- I had a call from her for the first time in a long time.
O kale eski antik çağda inşa edilmiştir.
- That castle was built in ancient times.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Kyoto'da iki kez bulundum.
- I've been to Kyoto two times.
İki kez iki hap almama rağmen, baş ağrım hâlâ geçmedi.
- Although I had taken two pills two times, my headache did not go away.
I've seen her bunch of times.
Gelecek sefere oyunu kazanacağım.
- I will win the game next time.
Gelecek sefere iyi şanslar.
- Better luck next time.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okurum.
- I read newspapers in order to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için yeni bir bilgisayar aldım.
- I bought a new computer to keep up with the times.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
O hisse senedini almak için en uygun zamanın ne zaman olduğunu bulmamız gerekiyor.
- We have to figure out when the best time to buy that stock is.
Araştırmanın sonuçları uygun zamanda açıklanacak.
- The results of the survey will be announced at the appropriate time.
Alex: Yeah - if you're timesing that distance there by this height, it will disappear.
The Life and Times of Rosie the Riveter.
Modern times are so very different from the past.
One times one is one.
This means, at times, long and perhaps overly discursive discussions of other taxa.
Both Islam and Christianity have a strong eschatology (view of the end times) that comes from their worldview.
Let the good times roll!.
We were having good times and bad times, but persevering.
A computer keeps time using a clock battery.
We had a wonderful time at the party.
In my time, we respected our elders.
These times were erroneously converted between zones.
That is four times as heavy as this.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
O the times, O the customs! (Cicero).
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
The algorithm runs in O(n^2) time.
the ebb and flow of time.
It's time we were going.
I have heard this story scores of times.
- I've heard this story scores of times.
It's a waste of time and a waste of money.
- It's a waste of time and money.
... And, unfortunately, even in other countries commute times ...
... which we've done a few times. ...