Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.
- This movie is indeed a timeless masterpiece.
İnternet hakkında sevdiğim tek şey onun ebediyetidir.
- One thing I love about the internet is its timelessness.
Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?
- What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
Tek başına değişim, sürekli, sonsuz ve ölümsüzdür.
- Change alone is eternal, perpetual, immortal.
Tom aynı fıkrayı bana on kereden fazla anlattı.
- Tom has told me that same joke more than ten times.
İki kere yedi on dörttür.
- Two times seven is fourteen.
Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
- He will be having dinner with her at this time tomorrow.
Dün akşam iyi bir vakit geçirdim.
- I had a good time last evening.
Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
- He cheated death many times on the battlefield.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you have a time machine.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you had a time machine.
Ölüm, yaşadığımız bu fani hayatın sona ermesi ve ebedi olan ahiret hayatına açılan kapıdır.
- Death is the door that brings this mortal life that we have lived to an end and opens out to the eternal life to come.
Bizim zafer ebedi olacaktır.
- Our glory will be eternal.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.
- I haven't seen anything of him for some time.
Tek başına değişim, sürekli, sonsuz ve ölümsüzdür.
- Change alone is eternal, perpetual, immortal.
Tom üç kez yıldırım tarafından çarpıldı.
- Tom has been struck by lightning three times.
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
O zaman Japonya'da demiryolları yoktu.
- There were no railroads in Japan at that time.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
O otobüs günde kaç kez çalışır?
- How many times a day does that bus run?
Onlar her iki seferde de başarısız oldu.
- They failed both times.
Her zaman bir sonraki sefer vardır.
- There's always a next time.
Sonunda bu son üç hafta boyunca almış olduğum postaları yanıtlamak için zamanım var.
- I finally have time to reply to the mail that I have received these past three weeks.
Bir dahaki sefere postaneye gittiğinde lütfen bu mektubu postalar mısın?
- Please mail this letter the next time you go to the post office.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.
- Few roads existed in North America at that time.
Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
- If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
O kale eski antik çağda inşa edilmiştir.
- That castle was built in ancient times.
Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
- Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Gelecek sefere iyi şanslar.
- Better luck next time.
Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
- We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
Savaşlar gelir ve gider, ancak askerler baki kalırlar.
- Wars come and go, but soldiers stay eternal.
Eric daimi bir iyimserdir.
- Eric is an eternal optimist.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın.
- You should read the newspapers in order to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okurum.
- I read newspapers in order to keep up with the times.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
Araştırmanın sonuçları uygun zamanda açıklanacak.
- The results of the survey will be announced at the appropriate time.
Toplantımız için uygun zaman bulabilir misin?
- Can you find suitable time for our meeting?
İnternet hakkında sevdiğim tek şey onun ebediyetidir.
- One thing I love about the internet is its timelessness.
A computer keeps time using a clock battery.
We had a wonderful time at the party.
In my time, we respected our elders.
These times were erroneously converted between zones.
That is four times as heavy as this.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
O the times, O the customs! (Cicero).
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
The algorithm runs in O(n^2) time.
the ebb and flow of time.
It's time we were going.
I have heard this story scores of times.
- I've heard this story scores of times.
That is a pure waste of time.
- It is a sheer waste of time.
... being a Greek god, Venus had a perfect body, a timeless body. And we are beginning now ...
... revealing a timeless secret of the universe. ...