Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
- Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
O, bir kerede üç basamak atladı.
- He jumped up the steps three at a time.
Tom aynı fıkrayı bana on kereden fazla anlattı.
- Tom has told me that same joke more than ten times.
Dün akşam iyi bir vakit geçirdim.
- I had a good time last evening.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- He will be talking with his family at this time tomorrow.
Savaş alanında defalarca kefeni yırttı.
- He cheated death many times on the battlefield.
İlk defa mı tadına bakıyorsun?
- Is this the first time you have tasted it?
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you had a time machine.
Zamanın ölçüsü nedir?
- What are the measures of time?
Bir süredir onunla ilgili bir şey görmedim.
- I haven't seen anything of him for some time.
Oda uzun süredir boş.
- The room has been empty for a long time.
Tom üç kez yıldırım tarafından çarpıldı.
- Tom has been struck by lightning three times.
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.
- Now it's time to say good night.
O zaman Japonya'da demiryolları yoktu.
- There were no railroads in Japan at that time.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Onlar her iki seferde de başarısız oldu.
- They failed both times.
Bir dahaki sefere postaneye gittiğinde lütfen bu mektubu postalar mısın?
- Please mail this letter the next time you go to the post office.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
- If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.
- There is a little time before the train departs.
O kale eski antik çağda inşa edilmiştir.
- That castle was built in ancient times.
Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım.
- I had a call from her for the first time in a long time.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
- I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.
- I meet him at the club from time to time.
Zamana ayak uydurmak kolay değil.
- It's not easy to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için kitaplar ve dergiler okurum.
- I read books and magazines to keep up with the times.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Toplantımız için uygun zaman bulabilir misin?
- Can you find suitable time for our meeting?
Lütfen senin için en uygun zamanda git.
- Please go at the most convenient time for you.
A computer keeps time using a clock battery.
We had a wonderful time at the party.
In my time, we respected our elders.
These times were erroneously converted between zones.
That is four times as heavy as this.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
O the times, O the customs! (Cicero).
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
The algorithm runs in O(n^2) time.
the ebb and flow of time.
It's time we were going.
I have heard this story scores of times.
- I've heard this story scores of times.
It is a sheer waste of time.
- That is a pure waste of time.
... made it less attractive for enterprises to stay here than to go offshore from time to ...
... It takes a lot of time to organize, edit, enhance, ...