Zorluk zamanlarında bize yardımcı olur.
- It helps us in times of difficulty.
Zamanla anlayacaksın.
- In time, you will understand.
Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.
- In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time.
Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Tom'un vaktinde geleceğinden şüphem yok.
- I don't doubt that Tom will arrive on time.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Tom ve ben hep kavga ederiz.
- Tom and I fight all the time.
Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
- The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
Bu sefer Bob muhtemelen kazanacak.
- This time Bob is likely to win.
Tom bu sefer doları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor.
- Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.
Dört kere beş 20'dir.
- Four times five is 20.
İki kere yedi on dörttür.
- Two times seven is fourteen.
O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.
- He will be in London at this time tomorrow.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Film yıldızı söylediği bütün düşüncesiz şeylerden dolayı hatasını kabul etmekte defalarca zorlandı.
- The movie star ate crow many times because of all the thoughtless things she said.
Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
Zaman kazanmak için uçağa bindik.
- To gain time we took the plane.
Zamanın ölçüsü nedir?
- What are the measures of time?
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Tom bu defa tekrar bize yardım etmeye istekli.
- Tom is willing to help us again this time.
Bu defa sonuçları aldı.
- This time, he got results.
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var?
- How much time does she need to translate this book?
Bu kez farklı olacak.
- This time's going to be different.
Bu kez cezadan kaçamazsın.
- This time, you won't escape punishment.
Çamaşırları elle yıkamak zor ve zaman alıcıdır.
- Washing laundry by hand is hard and time-consuming.
Lütfen her zaman beni görmeye gelebilirsin.
- Please come and see me any time.
Beni her zaman arayabilirsin.
- You can call me any time.
Average in-vehicle transit travel time in minutes during peak and non-peak periods.
Average out-of-vehicle transit travel time in minutes during peak and non-peak periods.
O, her zaman sessizdi.
- He was silent all the time.
İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
- On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
Başka zaman bana tekrar sor.
- Ask me again another time.
Onu başka zaman yapalım.
- Let's do it another time.
Ne zaman bu romanı okusam bana hep çok ilginç gelir.
- Every time I read this novel, I find it very interesting.
Ben zaman zaman kütüphaneye giderim.
- I go to the library from time to time.
Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
- You should look after the children from time to time.
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Dört çarpı beş yirmidir.
- Four times five is twenty.
O zaman Japonya'da demiryolları yoktu.
- There were no railroads in Japan at that time.
O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu.
- There were no railroads at that time in Japan.
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Sonunda bu son üç hafta boyunca almış olduğum postaları yanıtlamak için zamanım var.
- I finally have time to reply to the mail that I have received these past three weeks.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.
- Whichever way you take, it'll take you the same time.
Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
- If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
Amcam ara sıra beni görmeye gelir.
- My uncle comes to see me from time to time.
Ara sıra oğlum beni ziyarete geliyordu.
- My son came to see me from time to time.
Beni ilk adımla çağırmanı senden kaç kez istemek zorundayım?
- How many times do I have to ask you to call me by my first name?
Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım.
- I had a call from her for the first time in a long time.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Tekrar tekrar aynı hataları yapıyorsun.
- You continue making the same mistakes time after time.
Yeri tekrar tekrar ziyaret ettim.
- I have visited the place time after time.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Gelecek sefere iyi şanslar.
- Better luck next time.
Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
- You should look after the children from time to time.
Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
- I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
Hâlâ seni bazen düşünüyorum.
- I still think about you from time to time.
Tom bazen bana hâlâ yazıyor.
- Tom still writes to me from time to time.
Zamana ayak uydurmak kolay değil.
- It's not easy to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için kitaplar ve dergiler okurum.
- I read books and magazines to keep up with the times.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
Lütfen senin için en uygun zamanda git.
- Please go at the most convenient time for you.
O hisse senedini almak için en uygun zamanın ne zaman olduğunu bulmamız gerekiyor.
- We have to figure out when the best time to buy that stock is.
We're being beaten! We need a time-out!.
Hitting people is not acceptable! Go to your room and take a time-out!.
This time-saving device will do in minutes what once took hours to do.
Colored People's Time,” King said with a grin. “It always takes us longer to get where we're going.”.
Marry, sir, by a rule as plain as the plain bald pate of Father Time himself.
It's about time for the wedding to start, let's run to the church.
About time too, if you ask me! We've been waiting for about 45 minutes for it!.
Random access files have a fast access time, but they cannot easily produce sequential lists.
It is difficult to monitor both the access time and the change time, because monitoring the file attributes resets the access time.
With his practice of dream interpretation by free association, Freud was both ahead of his time and behind his time.
All in good time!.
Don't worry! I'm sure it will arrive all in good time.
I have never been this excited about having an album. I play it all the time.
The public does not wish to be outraged in this way all the time.
climb stairs two at a time.
He manages to abstain from smoking for weeks at a time, but then gives in and starts again.
I was at church every time the doors were open. I started learning more about the Bible and even got baptized in the back of the church in a toddler pool.
At one time, I could walk ten miles in a day, but I can't any longer.
While we are not able to assist you at this point in time, we will be sure to call you if an opportunity arises.
We should leave now - I don't want to be too behind time.
I'm sorry, I'm running behind time, I should be home in half an hour or so.
particularly in the use of the bullet-time technique.
We need you to buy us some time, so distract the security guard for a few minutes.
I'll be an old man by the time you finish!.
... going through a rough time, sarcastic. I think that these personality traits that come through ...
... that ' that has existed in this country for ' for a long, long time and has produced ...