Tom Mary'yi tehdit etmekle terk etti.
- Tom threatened to leave Mary.
İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
- The labor unions had been threatening the government with a general strike.
Tom'un biraz tehdit edilmiş hissettiğini düşünüyorum.
- I think Tom felt a bit threatened.
Tehdit edilmiş hissetmek zorunda değilsin.
- You don't have to feel threatened.
İstasyona varmadan önce, gökyüzü tehditkar olmuştu.
- The sky had become threatening before I got to the station.
İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
- The labor unions had been threatening the government with a general strike.
Gökyüzü tehditkar görünüyor.
- The sky looks threatening.
Bu sabah üç tane tehditkar telefon aldım.
- I received three threatening phone calls this morning.
Tom zaten tehdit edici üç telefon mesajı aldı.
- Tom has already gotten three threatening phone messages.
Tom Mary'ye tehdit edici bir görüntü verdi.
- Tom gave Mary a threatening look.
Mary ve John onu öldürmekle tehdit ettikten sonra, Tom polis koruması istedi.
- Tom asked for police protection after Mary and John threatened to kill him.
Volkanik patlama köyü tehdit etti.
- The volcanic eruption threatened the village.
Tom gece tehdit eden ruhlar tarafından çevrildiğini düşündü.
- Tom thought he was surrounded at night by threatening spirits.
The rocks threatened the ship's survival.
He threatened me with a knife.
The black clouds threatened heavy rain.
... or threaten the poor faith and credit of the United States ...
... people or more in the future will have on the earth will endanger, will threaten our ...