Bunlar senin eşyaların mı?
- Are these your things?
Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.
- I found a box of Tom's things in the closet.
İşler planlandığı gibi gitmedi.
- Things didn't go as planned.
Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
- So far as he was concerned, things were going well.
Büyük annem giysiler örmeyi seviyor.
- My grandmother likes to weave things.
Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor.
- We must not get angry at things: they don't care at all.
Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz.
- We see things differently, according to whether we are rich or poor.
Ortalık vahşileşmek üzere.
- Things are about to get wild.
Koşullar hızla değişiyor.
- Things are changing fast.
Burada Boston'da koşullar farklıdır.
- Here in Boston, things are different.
İlişkiler çirkinleşiyor.
- Things are getting ugly.
İlişkiler daha kötü oluyorlar.
- Things are getting worse.
Tom gittikten sonra buralarda gidişat aynı olmayacak.
- Things won't be the same around here after Tom leaves.
Gidişat çok hızlı değişir.
- Things change too quickly.
Umarım vaziyet çok değişmez.
- I hope things don't change too much.
Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.
- We have many things in common: hobbies, educational background, and so on.
Onlar mevcut durumdan memnun.
- They are content with things as they are.
Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Bunlar senin eşyaların mı?
- Are these your things?
Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın.
- Please don't leave valuable things here.
Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
- Don't say bad things about others.
Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır.
- The thing you have to know about Batman is, he's a superhero.
Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
- Don't say bad things about others.
Burada durmak ve senin hakaretlerini dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
- I have better things to do than stand here and take your insults.
Burada oturup senin dedikodunu dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
- I've got better things to do than to sit here listening to your gossip.
Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
- Nobody could explain how the thing was made.
Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.
- I found a box of Tom's things in the closet.
Bütün bu şeyi planlayan kişi sen miydin?
- Were you the one who planned this whole thing?
Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir.
- The life of a person is a transient thing.
Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.
- Try to see things as they really are.
Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.
- Tom often has trouble remembering things.
Büyük annem giysiler örmeyi seviyor.
- My grandmother likes to weave things.
O tür şeyi ne tip insan yapardı?
- What sort of person would do that kind of thing?
O, yoksul insanlar için pek çok şey yaptı.
- He has done many things for poor people.
Canlılar hücrelerden oluşur.
- Living things are made from cells.
Yeryüzündeki tüm canlılar karbon içerirler.
- All living things on Earth contain carbon.
Aşağıdaki sözcüklere adıl denir ve cümlede özne olarak kullanılırlar. Onlar bir kişi veya nesne sunarlar.
- The following words are called pronouns and are used as the subject of a sentence. They represent a person or a thing.
İnsanlar sevilmek, nesneler ise kullanılmak için yaratılmıştı. Dünya kaos içinde, çünkü her şey karşıt.
- People were created to be loved, things were created to be used. The world is in chaos, because everything is opposite.
İnsanlar ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alırlar.
- People buy things they don't need.
Çocukların çok şeye ihtiyacı var, ancak her şeyden önce sevgiye ihtiyaçları var.
- Children need many things, but above all they need love.
Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum.
- I don't like to leave things up in the air.
Öyle şeyler konusunda bilgim yok.
- I don't know about things like that.
Kimse bir defada iki şeyi yapamaz.
- Nobody can do two things at once.
Tom başka hiç kimsenin yapmak istediği her şeyi yapmak için gönüllüydü.
- Tom volunteered to do all the things no one else wanted to do.
Ole Golly just had indoor things and outdoor things.... She just had yards and yards of tweed which enveloped her like a lot of discarded blankets, which ballooned out when she walked, and which she referred to as her Things. —Louise Fitzhugh, Harriet the Spy (1964).
But most of all I recall the haunting magic of the lanterns and the whispered tales of ghosties, goblins, and things that go bump in the night with which we tried to frighten each other.
During the coup he also kept his distance from the thick of things.
So, all things being equal, who would you like to date?.
Jurgis lost his temper very little, however, all things considered.
First things first, you need the right tools.
You didn't hear that? Am I hearing things?.
It was there before. I think I'm seeing things.
He also urges Louie: “Take things as they come and keep smiling. Keep your spirits up, my dear. Be of good cheer and all will be well.”.
you poor thing.
The thing is, I don't have any money.