Oraya nasıl gideceğimi söyleyebilir misin?
- Could you tell me how to get there?
Bu yol sizi oraya götürür.
- This road leads you there.
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything in there?
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Şurada kitap okuyan adam benim babam.
- The man reading a book over there is my father.
Şurada duran adam kim?
- Who's that man standing over there?
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
- There are few sites in the Tatar language on the Internet.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Şuradaki çocuklardan birisi Tom'dur.
- One of the children over there is Tom.
Şuradaki yüksek binayı görüyorsun değil mi?
- You see that tall building over there, don't you?
O konuda Tom'un yapabileceği hiçbir şey yok.
- There's nothing that Tom can do about that.
O konuda hiçbir sorun yoktu.
- There was no question about that.
Orada birini gördün mü?
- Did you see anybody there?
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
Biz oradaki masada oturabilir miyiz?
- Can we sit at the table over there?
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
Her işte bir ölçüde stres vardır.
- There's a degree of stress in every job.
Haydi Arianna, hızlan, yoksa asla oraya ulaşamayacağız!
- Come on, Arianna, speed up or we'll never get there!
Davranışını haklı çıkar, haydi, bunların hepsi olduğunda orada olmanı haklı çıkar.
- Justify your attitude, come on, justify being there when it all happened.
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
- Can't you see a stapler somewhere around there?
Yarın Kaşgar'a ya da oralarda bir yere varabilirim.
- I might arrive in Kashgar or somewhere thereabouts tomorrow.
En az elli bin kişi orayı ziyaret etti.
- No fewer than fifty thousand people visited there.
Lütfen bugün orayı ziyaret et.
- Please visit there today.
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
Bu işte bir bit yeniği var.
- There's something fishy going on.
There are beginning to be complications.
There, there! Everything is going to turn out all right.
Spend their good there it is reasonable.
The law that threaten’d death becomes thy friend / And turns it to exile; there art thou happy.
There arose a great wind out of the east.
You get it ready; I'll take it from there.
No, there isn't.
Note: There is much used in composition, and often has the sense of a pronoun. See thereabout, thereafter, therefrom, etc.
These firms do not want the truth to get out and are financing these flights in the hope of dazzling the public. Yet the record of the gas engine is there for all to see.
There! That knot should hold.
Every rose has its thorn.
- There is no rose without a thorn.
There is no rose without a thorn.
- There is no rose without thorns.