Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
- All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
Ondan sonra, ayrıldım ama onların evinde çantamı unuttuğumu fark ettim.
- After that, I left, but then I realized that I forgot my backpack at their house.
O zamanda televizyon seyrediyordum.
- I was watching TV then.
O zamandan beri, Japonya'da büyük bir değişim oldu.
- Since then, a great deal of change has occurred in Japan.
Hava çok soğuktu ve sonra üstüne üstlük çok geçmeden yağmur yağmaya başladı.
- It was very cold, and then before long it began to rain on top of it.
Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.
- Then I'll come again later.
Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...
- Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see...
O zamanlar tekrar bir sürü hata yaptım.
- I made a lot of mistakes back then.
O zamanlar, tüm hesaplamalar elle yapıldı.
- Back then, all the calculations were done by hand.
Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
- But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
- If you see a mistake, then please correct it.
İzlandaca bir cümlenin İngilizce çeviri varsa, ve İngilizce cümlenin Savahili dilinde bir çevirisi varsa, öyleyse dolaylı olarak, bu, İzlandaca cümle için bir Savahili çeviri sağlayacaktır.
- If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.
Arkadaşım olmak istiyorsan, öyleyse arkadaşımın arkadaşı da olursun.
- If you want to become my friend, then also become the friend of my friend.
Yarın akşam onunla akşam yemeği yiyeceğim, böylece o zaman onun fikrini öğreneceğim.
- I'm going to have dinner with him tomorrow night, so I'll feel him out then.
Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
- If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.
Bunu istemiyorlarsa, o halde ne istiyorlar?
- If they don't want this, then what do they want?
Ancak o zaman onun ne demek istediğini anladım.
- Only then did I realize what he meant.
Eğer beni bu şekilde tanımıyor idiysen, kısaca beni tanımamışsın demektir.
- If you didn't know me that way then you simply didn't know me.
Kadınların yüzü giysilerini çıkardıklarında çoğunlukla daha güzeldir, zira onlar o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmekten vazgeçerler.
- Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance.
En ilginç bilgi çocuklardan gelir, zira onlar bildikleri her şeyi anlatır ve sonra durur.
- The most interesting information comes from children, for they tell all they know and then stop.
Onun tekrar olmamasına asla izin vermemeye hemen karar verdim.
- I decided then and there to never let that happen again.
Hemen karar vermek zorundaydım.
- I had to decide right then and there.
O tek kelime Fransızca söyleyemez ama üstelik bir yerli gibi İngilizce konuşur.
- He can't say one word of French, but then again he speaks English like a native.
Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
- I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
Sen onun olanaksız olduğunu biliyordun ve o zaman bile denedin.
- You knew it was impossible and even then, you tried.
O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
- In that case, I think you should come in today.
O zamana kadar, Tom Mary'nin kot pantolon giydiğini hiç görmedi
- Until then, Tom had never seen Mary in jeans.
O zamana kadar babam hiç yurt dışında bulunmadı.
- My father had never been abroad until then.
Dima bir gecede 25 adamla yattı ve sonra onları öldürdü.
- Dima slept with 25 men in one night and then killed them.
Su boruları dondu ve sonra patladı.
- The water pipes froze and then burst.
O zamanda güneşte banyo yapıyordu.
- At that time, she was bathing in the sun.
Sanırım o zamanda hiçbirimiz zaman makinesine oldukça inanmıyordu.
- I think that at that time none of us quite believed in the Time Machine.
Tom teknesine kız arkadaşının adını verdi ama sonra o onu terk etti.
- Tom named his boat after his girlfriend, but then she left him.
Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.
- But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.
Tom kız arkadaşının adını koluna dövme yaptırdı fakat sonra o onu terk etti.
- Tom got his girlfriend's name tattooed on his arm, but then she left him.
köye ulaşıncaya dek beraber yuruduler fakat sonra yolları ayrıldı
- They walked along the road together until they reached the village, but then their paths diverged.
Tom ara sıra bir bardak şarabı sever.
- Tom enjoys a glass of wine every now and then.
Ara sıra ondan haber alıyorum.
- I hear from him every now and then.
Zaman zaman okulda onunla karşılaşırım.
- I meet him at school now and then.
Tom zaman zaman Mary'den haber alır.
- Tom hears from Mary every now and then.
Arada sırada birlikte alışverişe gittiler.
- Every now and then they went shopping together.
Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.
- It's good to put yourself in someone else's place now and then.
Eğer zamanınız varsa, ara sıra birkaç satır yaz.
- If you have time, drop me a line now and then.
O hâlâ ara sıra beni görmeye gelir.
- He still comes to see me now and then.
Umarım bu iyi hava o zamana kadar devam edecek.
- I hope this good weather will hold till then.
O zamana kadar durumun tehlikesini fark etmedim.
- Not till then did I realize the danger of the situation.
O zamana kadar döneceğim.
- I'll be back by then.
O zamana kadar tamamlanırsa gelecek ay yeni evimize taşınacağız.
- We will move into our new house next month if it is completed by then.
Ancak o zaman onun ne demek istediğini anladım.
- Only then did I realize what he meant.
Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın!
- If only you had told me the whole story at that time!
Ben o zaman odamı temizliyordum.
- I was cleaning my room for that time.
Up until then, I hadn't seen how seriously we were in trouble.
O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.
- Few roads existed in North America at that time.
Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın!
- If only you had told me the whole story at that time!
Tom o zamana kadar geri dönebilir.
- Tom may be back by then.
Ancak, o zamana kadar, çok geçti.
- By then, however, it was too late.
O takdirde, öyle olsun.
- In that case, so be it.
Tam o sırada aklıma iyi bir fikir geldi.
- A good idea occurred to me just then.
Tam o sırada o odama geldi.
- Just then she came into my room.
Than the knyght sawe hym lye soo on the ground, he alyght and was passynge heuy, for he wende he had slayne hym .
He was happy then.
I know what time you said you would be there, but I wasn't able to be there at that time.
- I know you told me when you'd be coming, but I couldn't get there then.
I know what time you said you would be there, but I wasn't able to be there at that time.
- I know what time you told me to be there, but I couldn't get there then.
It will be finished before then.
That’s a nice shirt, but then, so is the other one.
You don't like potatoes? What do you want me to cook, then?.
There are three green ones, then a blue one.
He fixed it, then left.
I think I'll take three pairs of shoes. Then again, I only plan to stay two days.
It created a disruption, and then some.
We may finish this wiki next year; but then, we may never finish.
Call your mother now and then and let her know you care.
... >>Hugo Barra: Then when I start talking after a few seconds, the camera realizes that I'm ...
... theory about this. But there's two other dimensions to it. The first one is moral, and then the ...