Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.
- I'll have to study ten hours tomorrow.
Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.
- We must sleep at least seven hours a day.
İki kere yedi on dörttür.
- Two times seven is fourteen.
Dört kere beş 20'dir.
- Four times five is 20.
Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
- He will be having dinner with her at this time tomorrow.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- He will be talking with his family at this time tomorrow.
Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
- When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
İlk defa mı tadına bakıyorsun?
- Is this the first time you have tasted it?
Ne zaman geri döneceksin?
- What time will you be back?
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you have a time machine.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.
- I put in an hour of jogging before I go to school.
Ev ödevi yapmam gerektiğinde erkek kardeşim her zaman bana yardım eder.
- When I have homework to do, my brother always helps me with it.
Tom ne zaman orada olması gerektiğinden emin değildi.
- Tom wasn't sure when he was supposed to be there.
Öğretmen çocukları, yaramazlık ettiklerinde ya da çarpım tablolarını ezbere okuyamadıklarında döverdi.
- The teacher caned the children if they misbehaved or were unable to recite their times tables.
Beş çarpı iki ona eşittir.
- Five times two equals ten.
O zaman Japonya'da demiryolları yoktu.
- There were no railroads in Japan at that time.
Şimdi iyi geceler demenin zamanıdır.
- Now it's time to say good night.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Her zaman bir sonraki sefer vardır.
- There's always a next time.
Onlar her iki seferde de başarısız oldu.
- They failed both times.
Postane saat kaçta kapanır?
- What time does the post office close?
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Biz ne zaman yola çıkarız?
- What time do we leave?
Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.
- Whichever way you take, it'll take you the same time.
Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım.
- I had a call from her for the first time in a long time.
Beni ilk adımla çağırmanı senden kaç kez istemek zorundayım?
- How many times do I have to ask you to call me by my first name?
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Gelecek sefere iyi şanslar.
- Better luck next time.
Yarın her zamankinden bir saat daha erken ofise gelmen mümkün mü?
- Is it possible for you to come to the office an hour earlier than usual tomorrow?
Çocukken odamda yalnız başına kitap okuyarak çok fazla zaman geçirdim.
- When I was a child, I spent many hours reading alone in my room.
Zamana ayak uydurmak kolay değil.
- It's not easy to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın.
- You should read the newspapers in order to keep up with the times.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
O hisse senedini almak için en uygun zamanın ne zaman olduğunu bulmamız gerekiyor.
- We have to figure out when the best time to buy that stock is.
Lütfen senin için en uygun zamanda git.
- Please go at the most convenient time for you.
Misafirler geldiğinde, o piyano çalıyordu.
- She was playing the piano when the guests arrived.
Bütün söylediği zamanı geldiğinde öğreneceğimizdi.
- All she said was that we would know when the time came.
Küçükken büyükanne ve büyükbabalarımla taşrada çok vakit geçirdim.
- When I was little, I spent a lot of time in the country with my grandparents.
Tom ve Mary çocukken birlikte çok vakit geçirdiler.
- Tom and Mary spent a lot of time together when they were kids.
Stars emanate gamma rays when they explode.
- Stars emit gamma rays at the time of their explosion.
The time will come when you will regret it.
- The time will come when you will regret this.
A computer keeps time using a clock battery.
We had a wonderful time at the party.
In my time, we respected our elders.
These times were erroneously converted between zones.
That is four times as heavy as this.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
O the times, O the customs! (Cicero).
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
The algorithm runs in O(n^2) time.
the ebb and flow of time.
It's time we were going.
I have heard this story scores of times.
- I've heard this story scores of times.
That is a pure waste of time.
- It is a sheer waste of time.
... The people who are having the hard time right now are middle- income Americans. Under the ...
... So here's an example. If you had a browser that, every time you turned it on, loaded ...