Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- This story is short enough to read in one lesson.
Hikâye doğru görünüyor.
- The story appears to be true.
Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- This story is short enough to read in one lesson.
Hikâyesi doğru olmayabilir.
- His story may not be true.
Onun gösterdiği fotoğraf onun hikayesine renk kattı.
- The photo he showed added color to his story.
Ben iki katlı bir evde yaşarım.
- I live in a two story house.
Söylenti Mary'nin boşanmak istemesi.
- The story is that Mary wants a divorce.
Bu İngilizce yazılmış bir hikayedir.
- This is a story written in English.
Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
Amcam bana masalı bir fıkra gibi anlattı.
- My uncle told me the story by way of a joke.
Bana o masalı anlatan dedemdi.
- It was my grandfather that told me that story.
Bu destansı bir hikaye.
- This is an epic story.
Yalandan yardım isteyen çocuğun hikayesini hiç duydun mu?
- Have you ever heard the story of the boy who cried wolf?
O, hikayeyi yalanlamak için acele etti.
- She hastened to deny the story.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
Kızın hakkındaki öykü, haberlerdeydi.
- The story about the girl was in the news.
Şu ikizler hakkındaki gazete makalesini hatırlattım.
- I recalled a newspaper story about those twins.
Sana bir hikaye anlatmak istiyorum.
- I want to tell you a story.
Hikaye anlatmak ister misin, yoksa benim anlatmam mı gerekiyor?
- Do you want to tell the story, or should I?
Our shop was on the fourth story of the building — we had to install an elevator.
What will she do without being able to watch her stories?.
... And this is, of course, the great story of innovation, ...
... If global climate change is not contained or managed in some way, how that story plays ...