Ağacın altında bir yığın kozalak vardı.
- There was a pile of pinecones under the tree.
Tom odasının köşesindeki elbise yığını üzerine kirli çoraplarını attı.
- Tom threw his dirty socks on the pile of clothes in the corner of his room.
Tom, Mary'nin masasının üstüne bir yığın mektup koydu.
- Tom put a pile of letters on Mary's desk.
Bu otomobil bir çöp yığını.
- This car is a pile of rubbish.
Velvet soft, or plush with shaggy pile. — William Cowper.