İngilizce konuşma becerisi kazandı.
- He acquired the ability to speak English.
Becerisine güveniyor.
- He has confidence in his ability.
Yetenek farkını onlara gösterdim.
- I showed them the difference of ability.
Kız müzikal yetenekten yoksundu.
- The girl lacked musical ability.
Tom kesinlikle patron olma kabiliyetine sahip.
- Tom definitely has the ability to be the boss.
Bir ülkenin ekonomik gücü sadece üretme kabiliyetinde değil aynı zamanda tüketme yeteneğinde de bulunur.
- The economic strength of a country lies not alone in its ability to produce, but also in its capacity to consume.
Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
- The ability to show weakness is a strength.
This wood has the ability to fight off insects, fungus, and mold for a considerable time.