the property of a shape that tapers to a sharp point

listen to the pronunciation of the property of a shape that tapers to a sharp point
İngilizce - Türkçe

the property of a shape that tapers to a sharp point teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

point
{i}

O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır. - He uses a pencil with a fine point.

Uçak kalkış noktasındaydı. - The plane was on the point of taking off.

point
{i} puan

Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti. - The Dow Jones average posted a gain of two points today.

Biz iki puanla kaybetti. - We lost by two points.

point
virgül

İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız. - In English, we use a decimal point instead of a comma.

point
konu

Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim. - I differ from you on that point.

Konuşmasının konusunu anlayamadım. - I couldn't get the point of his speech.

point
durum

Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir. - It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.

Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır. - One's point of view depends on the point where one sits.

point
derece

Bu son derece önemli bir konu. - This is an extremely important point.

Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece. - Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.

point
üzerine çevirmek
point
noktalamak
point
göstermek

İnsanları parmakla göstermek kabalıktır. - It is bad manners to point at people.

İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik. - It's bad manners to point at people.

point
namlu
point
nitelik
point
neden

Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne? - Why do I have to do this? What's the point?

Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev. - Love your enemies, for they point out your mistakes.

point
çekit
point
yer

Sanırım Tom bir yerde vazgeçecektir. - I assume that at some point Tom will just give up.

Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi. - Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.

point
{f} uç vermek
point
ferma etmek
point
ucunu sivriltmek
point
(Askeri) NİŞAN ALMAK; TEVCİH ETMEK: Herhangi bir silahla bir hedefe nişan almak, bir silahı herhangi bir hedefe tevcih etmek
point
{f} sivriltmek
İngilizce - İngilizce
point
the property of a shape that tapers to a sharp point

    Heceleme

    the prop·er·ty of a shape that tapers to a sharp point

    Türkçe nasıl söylenir

    dhi präpırti ıv ı şeyp dhıt teypırz tı ı şärp poynt

    Telaffuz

    /ᴛʜē ˈpräpərtē əv ə ˈsʜāp ᴛʜət ˈtāpərz tə ə ˈsʜärp ˈpoint/ /ðiː ˈprɑːpɜrtiː əv ə ˈʃeɪp ðət ˈteɪpɜrz tə ə ˈʃɑːrp ˈpɔɪnt/