Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Hakikat karşısında galip gelemezsin.
- You can't win against the truth.
Onun söylediklerinde bir miktar doğruluk var.
- There is a certain amount of truth in what he's saying.
Bunda doğruluk payı olabilir.
- There may be some truth to this.
Doğrusunu söylemek gerekirse, ben şiddet filmlerinden bıktım.
- To tell the truth, I'm tired of violent movies.
Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
- If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
Gerçek onlara söyleniliyormuydu?
- Were they being told the truth?
Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.
- Scientific truth is a creation of the human mind.
Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Rüyalar hakikati söyler.
- Dreams tell the truth.
Gerçeklik ve gerçek arasındaki fark nedir?
- What is the difference between reality and truth?
Birçok gerçekler ama yalnızca tek gerçeklik vardır.
- There are many truths, but only one reality.
Biz gerçekten bir şey bilmiyoruz; gerçek derinde yatıyor.
- But we know nothing really; for truth lies deep down.
O, gerçekten kaçmaya çalışmadı.
- She didn't try to evade the truth.