Bunu yapmamız gereken yöntemin bu olmadığını biliyorsun.
- You know this isn't the way we should be doing this.
Yöntem biri, bir ikiyi, iki üçü, ve üç sayısız şeyleri üretir.
- The Way produces one, one produces two, two produces three, and three produces the myriad things.
Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
- I have to make the best of that small room.
Bizim restoran en iyisidir.
- Our restaurant is the best.
Dosyaların geri kalanı nerede?
- Where are the rest of the files?
Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
- My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
Aynı hatayı tekrar yapma.
- Don't make the same mistake again.
Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
- Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
Herkes aynı şekilde düşünüyor.
- Everyone thinks the same way.
Bir sürü insan Tom'un hissettiği aynı şekilde hissediyor.
- A lot of people feel the same way Tom does.
Şeytanı an, Kathy'i gör.
- Speak of the devil, here comes Kathy.
Gelecek yıldan bahsedersen şeytan güler.
- Speak of the next year, and the devil will laugh.
Fransızlar ve İngilizler içki içmeyi severler ama birincisi kırmızı şarap için içeriye girerken ikincisi birayı tercih eder.
- The French and the English like drinking, but the latter prefer beer whereas the former go in for red wine.
Joan ve Jane kız kardeş. Birincisi bir piyanisttir.
- Joan and Jane are sisters. The former is a pianist.
Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.
- In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.
Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
- We are groping for a way out of the present situation.
Tom yarım şeftali yedi ve artanını bana uzattı.
- Tom ate half the peach and handed me the rest.
Artanını ona bıraktım ve dışarı çıktım.
- I left the rest to him and went out.
Tom günün geri kalan kısmında dışarıda olacak.
- Tom will be out for the rest of the day.
Günün geri kalan kısmında uyudum.
- I slept the rest of the day.
Taro, annesinin sağ tarafında.
- Taro is on the right side of his mother.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
Yolun sağ çatalına gittim.
- I took the right fork of the road.
En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.
- The rightmost lane is now under construction.
Devriye arabaları alanının tamamını kapsamaktadır.
- The patrol cars cover the whole of the area.
Ben hikayenin tamamını biliyorum.
- I know the whole of the story.
Sürücülerin uyması gereken kurallar şunlardır.
- The rules drivers should obey are the following.
Geçen gün kameramı kaybettim.
- I lost my camera the other day.
O, geçen gün konuştuğumuz çocuktur.
- He is the boy of whom we spoke the other day.
O, geçenlerde bir sinemaya gitti.
- She went to a movie the other day.
Geçenlerde konuştuğumuz çocuk odur.
- He's the boy we spoke about the other day.
Ona mutlak hakikat dışında hiçbir şey söyleme.
- Don't tell her anything except the absolute truth.
Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.
- Tom told Mary the absolute truth.
Tom kargaları korkutup kaçırıyor.
- Tom is scaring the crows away.
Tom kargaya bir atış daha yaptı ama ıskaladı.
- Tom took another shot at the crow, but missed again.
Onun meşgul olduğu gerçeğine rağmen, o beni görmeye geldi.
- In spite of the fact that she was busy, she came to see me.
38 yaşında olması gerçeğine rağmen, o hâlâ ebeveynlerine bağımlı.
- In spite of the fact that he's 38, he's still dependent on his parents.
Yulaf ezmesini sadece bol şekerli yiyebilirim.
- The only way I can eat oatmeal is with a lot of sugar.
Tom'un konuşabileceği iki dil sadece Fransızca ve İngilizcedir.
- The only two languages Tom can speak are French and English.
Siparişi iptal ettim.
- I canceled the order.
Sipariş çok geç geldi.
- The order came too late.
Van Gogh'un eserlerini taklit etti.
- He imitated the works of Van Gogh.
Bazı insanlar Shakespeare'e atfedilen eserlerin başka biri tarafından yazılmış olduğunu düşünür.
- Some people think that the works attributed to Shakespeare were written by somebody else.
Müttefikler bazen savaştan kaçınamadı.
- Sometimes the Allies could not avoid battle.
Müttefikler hiç boşa zaman harcamadı.
- The Allies wasted no time.
Lütfen doğru cevabı daire içine alın.
- Please circle the right answer.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Aşağıdaki cümleleri Japoncaya çevir.
- Translate the following sentences into Japanese.
Aşağıdaki soruları İngilizce olarak yanıtlayın.
- Answer the following questions in English.
Tom, ertesi gün Mary ile buluşmak için randevu verdi.
- Tom made an appointment to meet Mary the following day.
Tom ertesi Cuma Mary'yi görmek için gitti.
- Tom went to see Mary the following Friday.
Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.
- The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira.
Hem balık hem de et besleyici fakat sonraki öncekinden daha pahalı.
- Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former.
Birini tanıyorum da ötekini değil.
- I know one of them but not the other.
Birinin çözümü, ötekinin çözümünü kanıtlayabilir.
- The solution of one may prove to be the solution of the other.
Ben öbür yola bakmaktan kendimi tutamadım.
- I can't keep looking the other way.
Tom öbür odada uyudu.
- Tom slept in the other room.
Geri kalanları alabilirsin.
- You can have the rest.
Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
- My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
Burası tam uzun süredir ziyaret etmek istediğim yer.
- This is the very place that I have long wanted to visit.
Bu tam aradığım video.
- This is the very video I have been looking for.
Tom, Mary'yi bunu yapma şeklinden dolayı eleştirdi.
- Tom criticized Mary for the way she was doing that.
Tom, Mary'nin kahve yapma şeklini sever.
- Tom likes the way Mary makes coffee.
Her cumartesi bütün evi temizleriz.
- Every Saturday we clean the whole house.
Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.
- I spent the whole afternoon chatting with friends.
That is the hospital to go to for heart surgery.
The cat is a solitary creature. (= “All cats are solitary creatures.”).
Feed the hungry, clothe the naked, comfort the afflicted, and afflict the comfortable.
I'm much the wiser for having had a difficult time like that.
That apple pie was the best.
It looks weaker and weaker, the more I think about it.
A stone hit him on the head. (= “A stone hit him on his head.”).
Why the devil have you got my pizza?.
Here is the one I want to buy.
I was in San Francisco just the other day.
You are teh haxor!.
Ye Olde Medicine Shoppe.
J to the L-O.
Ten to the zero (1).
He ate all of the apple.
- He ate the whole apple.
I was in Boston almost all summer.
- I was in Boston for almost the whole summer.
The time will come when you will regret it.
- The time will come when you will regret this.
The time will come when you will regret this.
- The time will come when you will regret it.