Fosil yakıtlar küresel ısınmanın başlıca nedenleridir.
- Fossil fuels are the main causes of global warming.
Hinduizm Hindistan'daki başlıca dindir.
- Hinduism is the main religion in India.
Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.
- When to start is the main problem.
Planın asıl amacını açıkladı.
- He explained the main purpose of the plan.
Çeşitli Türk restoranlarında, şiş kebap ana yemektir.
- In various Turkish restaurants, shishkabob is the main food.
Birçok küçük kasabaların ana yolları büyük ölçüde Wal-Mart gibi büyük devlerin sayesinde neredeyse bırakılmaktadırlar.
- The main streets of many small towns have been all but abandoned thanks, in large part, to behemoths like Wal-Mart.
Turun ortasında onlar ana gruptan ayrıldılar.
- In the middle of the tour, they became separated from the main group.
Adadan ana karaya bir feribota bindik.
- We took a ferry from the island to the mainland.
Endişelendiğim en önemli şey endişeli olmadığımdır.
- The main thing I'm worried about is that I'm not worried.
Adadan ana karaya bir feribota bindik.
- We took a ferry from the island to the mainland.
Birinin ününü sürdürmek zordur.
- It is hard to maintain one's reputation.
Baş konuşmacıyı tanıtmak zorunda kalacağımı bilmiyordum.
- I didn't know I was going to have to introduce the main speaker.
Güney Yarımküre, çoğunlukla okyanuslardan oluşur.
- The Southern Hemisphere is comprised mainly of oceans.
Anakara ile olan tüm iletişim tayfun tarafından kesildi.
- All communication with the mainland was cut off by the typhoon.
Tashtego's long, lean, sable hair, his high cheek bones, and black rounding eyes --all this sufficiently proclaimed him an inheritor of the unvitiated blood of those proud warrior hunters, who, in quest of the great New England moose, had scoured, bow in hand, the aboriginal forests of the main.