O, yürek parçalayan bir hikaye idi.
- It was a heartbreaking story.
Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.
- The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
Tom kırık bir kalpten öldü.
- Tom died of a broken heart.
Kalp çarpıntısıyla, o kapıyı açtı
- With her heart pounding, she opened the door.
Bu pompayı nasıl kullanacağımı bana gösterir misiniz?
- Could you show me how to use this pump?
Zehirli bir şey yediği için, onlar Tom'u midesini pompalatmak için hastaneye götürdüler.
- They took Tom to the hospital to have his stomach pumped because he ate something poisonous.
Biz, birbirlerimizle kalp-kalbe bir konuşma yaptık.
- We had a heart-to-heart talk with each other.
Tom kırık bir kalpten öldü.
- Tom died of a broken heart.
Ben seni gönülden destekliyorum.
- I heartily support you.
Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.
- Far from eye far from heart.
Beklenildiği gibi, Yeni Yıl Arefesinde Tom cesaret buldu ve topallayarak partiye yürüyebildi.
- Tom took heart and, sure enough, on New Year's Eve he was able to hobble along to a party.
Cesaretini kaybetme, Tom.
- Don't lose heart, Tom.
Bende kupa valesi var.
- I've got the jack of hearts.
Benim bir kupa kızım var.
- I've got a queen of hearts.
Gitmek istediğin her yere seni götüreceğim ve canının istediği her şeyi sana alacağım.
- I'll take you wherever you want to go and buy you whatever your heart desires.
O canı gönülden yaptı.
- He put all his heart and soul into it.
Bende korkunç mide yanması var.
- I have horrible heartburn.
Benim kötü bir kalbim var. Koroner arter hastalığı.
- I've got a bad heart: coronary artery disease.
Çok sayıda destek mektubu üzgün kalbimi rahatlattı.
- Many letters of encouragement refreshed my sad heart.
Çok üzgündü ve kendini astı.
- He was heartbroken and hanged himself.
I heart you (I love you).
Zeki bir adam bir kadını derinden sevse bile, ona olan aşkını asla göstermez, ama sadece onu yüreğinde tutar.
- Even if an intelligent man loves a woman deeply, he will never show his love to her, but merely keep it in his heart.
Sadece aşk kalbini kırabilir.
- Only love can break your heart.
Kalbin işlevi kan pompalamaktır.
- The function of the heart is to pump blood.
Köy halkı suyu kuyudan elle pompalamak zorundaydı.
- The village people had to pump water from the well by hand.
Topuklu ayakkabılarda yüksek fiyatlar hakkında bir sürü şikayetler vardı.
- There have been a lot of complaints about the high prices at the pumps.
O dans ayakkabıları giyiyordu.
- She was wearing pumps.
At last she spoke in a low voice, hesitating slightly, nevertheless going with incisive directness into the very heart of the problem.
The further we delve into this story, the more convinced we become of one thing: We heart the Goss.
We provided a lot of brains and a lot of heart to the response when it was needed, says Sandra Sanchez, director of AFSC's Immigrants' Voice Program in Des Moines.
Aw. Thank you. The Cherub kissed the air between them and sent a small cluster of tiny red hearts at her.
... puzzled she was the heart of the hip to be empire ...
... like heart failure and kidney failure. ...