Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.
- Don't tell Tom you're a cop.
Kafasını erkeğin omuzuna koymuş olan kız şaşkın şaşkın etrafına bakındı.
- The girl, who had her head on the boy's shoulder, looked around in surprise.
Müzisyen kafasını salladı ve küçük piyanosunu itti.
- The musician shook his head and pushed his little piano away.
Teksirci-kopyacı tayfasının kellesi vurula.
- Off with the head of duplicate-mongers.
Keiko, sınıf başkanıdır.
- Keiko is at the head of her class.
Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.
- Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council.
Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.
- It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters.
Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.
- Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council.
Eve geri yönelmek zorundayım.
- I've got to head back home.
Tam olarak benim gitmek istediğim yere gidiyorsun.
- You're heading exactly where I wanted to go.
Tel Aviv'e gitmek için bugün Kahire'den ayrılıyorlar.
- They are leaving Cairo today heading for Tel Aviv.
Ana merkezlerimiz Boston'da.
- Our headquarters are in Boston.
O suya tepetaklak düştü.
- He fell head over heels into the water.
Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
- The boy next door fell head first from a tree.
Turalar ben kazanırım, yazılar sen kaybedersin.
- Heads I win, tails you lose.
Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.
- They all have arms, legs, and heads, they walk and talk, but now there's SOMETHING that wants to make them different.
Baş hemşire ile konuşmak istiyorum.
- I would like to speak to the head nurse.
Başlıkların okuyucunun ilgisini çekmesi gerekiyor.
- Headlines are supposed to grab the reader's interest.
Tom sadece başlıklara baktı.
- Tom only glanced at the headlines.
Tom hemen kapıya yöneldi.
- Tom immediately headed for the door.
Tom eşyalarını topladı ve kapıya yöneldi.
- Tom gathered his belongings and headed for the door.
Jim'in başında beyaz bir şapkası var.
- Jim has a white hat on his head.
O, kafasındaki şapkayı geriye doğru itti.
- He pushed his hat back on his head.
Böyle aptalca düşünceleri kafana sokma.
- Don't put such silly thoughts into his head.
Bu düşünce daha önce hiç aklıma gelmemişti.
- This idea has never entered my head before.
Yola çıkmak üzereydim.
- I was about to head out.
Şimdi yola çıkmak zorundayım.
- I have to head out now.
Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
- The loud drill gave her husband a headache.
Onun akıllı olduğunu kabul ediyorum ama o her zaman karşısındakinin anlayamayacağı şekilde konuşmak zorunda mı?
- I admit he's smart, but does he have to talk over everyone's heads all the time?
Sen akıllı ve zeki birisin.
- You've got a good head on your shoulders.
Polisler binanın içine gaz bombaları attılar.
- The cops threw tear-gas bombs into the building.
Polisler Tom'un kim olduğunu biliyor.
- The cops know who Tom is.
Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
- Two heads are better than one.
Bir fincan kahve kafamı aydınlattı.
- A cup of coffee cleared my head.
O, pazarlama bölümünün yöneticisidir.
- He's the head of the marketing department.
O her zaman sınıfının zirvesinde oldu.
- She has always been at the head of her class.
Son püskürmede 50'den fazla kişi öldü. Volkanik kayalar bazı kurbanların başına çarptı.
- More than 50 people died from the recent eruption. Volcanic rocks struck some victims in the head.
Eğer çekici bir kişiliğe sahip olmak istiyorsanız, omuzlarınızda iyi bir kafaya sahip olmalısınız.
- If you want to have an attractive personality, you need to have a good head on your shoulders.
O geçen ay genel müdürlükten şube müdürlüğüne transfer edildi.
- She was transferred from the head office to a branch office last month.
Okul müdürü kazananlara ödüllerini sunacak.
- The headmaster will present the winners their prize.
Tom Boston'daki bir restoranda baş şeftir.
- Tom is the head chef at a restaurant in Boston.
Tom, Mary'nin başının altına bir yastık koydu.
- Tom put a pillow under Mary's head.
Çocuğun başında büyük bir yumru var. O kadar çok ağlamasına şaşmamalı.
- The boy has a huge bump on his head. No wonder he cried so much!
Geceleri korna kullanmaktan kaçınılmalı. Gece onun yerine farları yak.
- Using the horn at night should be avoided. At night, flash the headlights instead.
She gave great head.
Be careful when you pet that dog on the head; it may bite.
lacrosse The top part of a lacrosse stick that holds the ball.
Who heads the board of trustees?.
Pour me a fresh beer; this one has no head.
The hutch now looks like a “Turkish bath,” and the heads have their arms around one another, passing the pipe and snapping their fingers as they sing Smokey Robinson's “Tracks of My Tears” into the night.
During meetings, the supervisor usually sits at the head of the table.
The expedition followed the river all the way to the head.
Tap the head of the drum for this roll.
The head cook.
Give me a head of lettuce.
We will consider performance issues under the head of future improvements.
I'm fed up working for a boss. I'm going to head out on my own, set up my own business.
he took them seriously, too, just as seriously as he took the ‘head’ that followed after drink.
The salmon are first headed and then scaled.
head wind.
I've got to go to the head.
Let the engine build up a good head of steam.
Police arrested the head of the gang in a raid last night.
The heads of your tape player need to be cleaned.
He has no head for heights.
What does it say on the head of the page?.
they shot 20 head of quail.
This song keeps going through my head.
Admission is three dollars a head.
Because you got them all right, you can go to the head.
These isses are going to come to a head today.
planting the hedges increased the head of quail and doves.
We are having a difficult time making head against this wind.
... So let's head back to San Francisco. ...
... for signal processing at the time that they were stuck in your head, but what if a competitor ...