Okyanusun en derin kısmı Challenger Deep olarak adlandırılır ve Mariana Çukurunun güney ucunda batı Pasifik Okyanusu'nun altında yer alır.
- The deepest part of the ocean is called the Challenger Deep and is located beneath the western Pacific Ocean in the southern end of the Mariana Trench.
Derin okyanusun sadece küçük bir kısmı araştırıldı.
- Only a small part of the deep ocean has been explored.
Derin deniz hakkında çok az şey biliniyor.
- Very little is known about the deep sea.
Hazine, denizin derinliklerine gömüldü.
- The treasure was buried in the deepest of the sea.
Bu göl ne kadar derin?
- How deep is this lake?
Mississippi Nehri derin ve geniştir.
- The Mississippi River is deep and wide.
Onun romanları benim için çok anlaşılmazdır.
- His novels are too deep for me.
Kar birkaç metre derinlikte idi.
- The snow was several meters deep.
Tom ormanın derinliklerinde yaşardı.
- Tom used to live deep in the jungle.
Tom Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
- Tom gazed deeply into Mary's eyes.
Sadece bizim aramıza, o çok derin derin düşünmez.
- Just between us, he doesn't think very deeply.
Deniz kendi kendine derinleşecek.
- The sea will turn deep by itself.
Tom derin deniz dalgıcıdır.
- Tom is a deep-sea diver.
Hiçbir zaman bunu belli etmeyecek ama içinden ciddi bir şekilde endişeli olduğunu düşünüyorum.
- He'll never show it, but I think that deep down, he's seriously worried.
Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
- We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
Birbirinizi içten seviyor musunuz?
- Do you love each other deeply?
Onun gözlerine son derece içten baktı.
- He looked deeply into her eyes.
Tom mağarada daha derine gitti.
- Tom went deeper into the cave.
Daha derine daldığımız zaman su soğur.
- As we dive deeper, the water becomes colder.
Manzaradan derinden etkilendim.
- I was deeply impressed by the scenery.
Derinden minnettar olduğu için, teşekkürlerini ifade etmeye çalıştı.
- Being deeply thankful, he tried to express his thanks.
Tom'un pes bir sesi var.
- Tom has a deep voice.
Onlar ona yürekten hayrandır.
- They admire her deeply.
Sana yürekten âşığım.
- I'm deeply in love with you.
O anne ve babasına derinden bağlıdır.
- She is deeply attached to her parents.
Manzaradan derinden etkilendim.
- I was deeply impressed by the scenery.
Onun koyu mavi gözleri oldukça etkileyiciydi.
- Her eyes, a deep blue, were quite impressive.
Tom şiddetli bir güney aksanıyla konuşur.
- Tom speaks with a deep southern accent.
Bu derin bir karanlıktı.
- It was a deep darkness.
She has a very deep contralto.
deep in debt, deep in the mud.
creatures of the deep.
The shelves are 30cm deep.
They're deep in discussion.
American football Relatively farther downfield.
a crowd three deep along the funeral procession.
There was a deep layer of soot over the window.
That's a very deep shade of blue.
He was in a deep sleep.
Russell is a safe pair of hands in the deep.
He's deeply attached to her.
- He is deeply attached to her.
He is deeply attached to her.
- He's deeply attached to her.
... we share a deep sense of optimism about the potential ...
... And it'll be possible reading a story to go infinitely deep ...