Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı.
- The number of the living was smaller than that of the dead.
Ölüler dans etmedi. Onların ondan daha iyi yapacak bir şeyleri vardı.
- The dead did not dance. They had something better to do than that.
Aslan ölü zürafanın etini kopardı.
- The lion ripped the flesh from the dead giraffe.
Lütfen ölü yapraklardan kurtulun.
- Please get rid of the dead leaves.
Fare canlı mı yoksa ölü mü?
- Is the rat alive or dead?
Onun ölü olabileceğinden korkuyorlar.
- They fear that he may be dead.
Onların cansız olduklarını düşünüyor musun?
- Do you think they're dead?
Onlar seni cansız görmek istiyor.
- They want to see you dead.
Sık sık ölmüş annemi düşünürüm.
- I often think of my dead mother.
Onun ölmüş olabileceğinden korkuyorlar.
- They fear that he may be dead.
Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.
- I'm not sure, but perhaps Tom is already dead.
Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.
- God is dead. And I don't feel so good either.
Kuru bir yaprak yere düştü.
- A dead leaf fell to the ground.
Lütfen ona kuru yapraklardan kurtulmasını söyle.
- Please tell him to get rid of the dead leaves.
Düşen bir ağaç tarafından hareketsiz kaldı.
- He was pinned down by a fallen tree.
Yol düşen kayalar tarafından bloke edildi.
- The road was blocked by fallen rocks.
Tom fikre tamamen karşıydı.
- Tom was dead set against the idea.
Parti tamamen sıkıcıydı.
- The party was perfectly deadly.
Tom eve çok yorgun geldi.
- Tom came home dead tired.
Aniden, ölen annemi düşündüm.
- I suddenly thought of my dead mother.
Uyuşukluk ya da tembellik yedi ölümcül günahtan biridir.
- Sloth or laziness is one of the seven deadly sins.
Parti tamamen sıkıcıydı.
- The party was perfectly deadly.
Tom kanepenin arkasına düşmüş olan bozuk paraları topladı.
- Tom picked up the coins that had fallen behind the sofa.
Eğer onu kolundan yakalamasaydı, göletin içine düşmüş olacaktı.
- She would have fallen into the pond if he had not caught her by the arm.
Benim tatil planı suya düştü.
- My holiday plan has fallen through.
Tom kanepenin arkasına düşmüş olan bozuk paraları topladı.
- Tom picked up the coins that had fallen behind the sofa.
Tom fikre tamamen karşıydı.
- Tom was dead set against the idea.
Parti tamamen sıkıcıydı.
- The party was perfectly deadly.
Yol bir çıkmaz sokağa geldi.
- The road came to a dead end.
Bu bir tür çıkmazdır.
- It's kind of a dead end.
Is this beer glass dead?.
Now that the motor’s dead you can reach in and extract the spark plugs.
dead stop; dead sleep; dead giveaway; dead silence.
She stood with dead face and limp arms, unresponsive to my plea.
All of my grandparents are dead.
After sitting on my hands for a while, my arms became dead.
When a man's verses cannot be understood, nor a man's good wit seconded with the forward child, understanding, it strikes a man more dead than a great reckoning in a little room.
dead air; a dead glass of soda.
That’s dead sure!.
dead center; dead aim; a dead eye; a dead level.
Have respect for the dead.
dead time; dead fields; also in compounds.
He is dead to me.
the dead load on the floor; a dead lift.
The dead of night. The dead of winter.
... is stopped dead in its tracks. ...
... all the stars will blink out, they'll be dead stars, neutron stars, black holes. Stars ...