O, her gün kan basıncı ölçtürmek zorundadır.
- He has to have his blood pressure taken every day.
Sen bir kan verici olamazsın.
- You cannot be a blood donor.
Kan bağışında bulunmadım.
- I didn't donate blood.
Bu öğleden sonra kan bağışladım.
- I donated blood this afternoon.
Varlıklı bir bayan olarak Leyla'nın yaşamı bir seraptı.
- Layla's life as a wealthy lady was a mirage.
Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.
- Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy.
Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.
- Sami had to act to save his life.
Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
- She soon adjusted to his way of life.
Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
- He saved the boy at the risk of his own life.
Kişinin yaşam tarzı, büyük ölçüde para ile belirlenir.
- One's lifestyle is largely determined by money.
Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir.
- The life of a person is a transient thing.
Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
- Health and vitality are important for long life.
Tom'a kan nakli yapıldı.
- Tom was given a blood transfusion.
Daha fazla kan dökmek istemedim.
- I didn't expect more bloodshed.
Sadece herhangi bir kan dökme olmasını istemiyorum.
- I just don't want there to be any bloodshed.
Bazı insanlar ölümden sonra ebedi hayata inanıyorlar.
- Some people believe in eternal life after death.
Tom'un sağlıklı bir yaşam tarzı vardır.
- Tom has a healthy lifestyle.
Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
- She soon adjusted to his way of life.
Mr Western, who imputed these symptoms in his daughter to her fall, advised her to be presently blooded by way of prevention.
Look at a leaf. On it are many little raised lines which reach out to all parts of the leaf and back to the stem and twig. These are veins, full of the tree's blood. It is white and looks very much like water;.
... disorders or diabetes or high blood pressure. ...
... you aren't-- in the most transitory of ways: the subway turnstile, the elevator, the blood-pressure ...