Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
- Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
Döşemenin her tarafında kan vardı.
- There was blood all over the floor.
Kan bağışı için acil bir ihtiyaç var.
- There is an urgent need for blood donations.
Kan bağışında bulunmadım.
- I didn't donate blood.
Varlıklı bir bayan olarak Leyla'nın yaşamı bir seraptı.
- Layla's life as a wealthy lady was a mirage.
Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.
- Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy.
Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.
- Sami had to act to save his life.
Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- While there is life, there is hope.
Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
- He saved the boy at the risk of his own life.
Hayatımda en önemli kişi sizsiniz.
- You are the most important person in my life.
Kişinin yaşam tarzı, büyük ölçüde para ile belirlenir.
- One's lifestyle is largely determined by money.
Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
- Health and vitality are important for long life.
Tom'a kan nakli yapıldı.
- Tom was given a blood transfusion.
Sadece herhangi bir kan dökme olmasını istemiyorum.
- I just don't want there to be any bloodshed.
Daha fazla kan dökmek istemedim.
- I didn't expect more bloodshed.
Bazı insanlar ölümden sonra ebedi hayata inanıyorlar.
- Some people believe in eternal life after death.
Tom'un sağlıklı bir yaşam tarzı vardır.
- Tom has a healthy lifestyle.
Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
- She soon adjusted to his way of life.
Mr Western, who imputed these symptoms in his daughter to her fall, advised her to be presently blooded by way of prevention.
Look at a leaf. On it are many little raised lines which reach out to all parts of the leaf and back to the stem and twig. These are veins, full of the tree's blood. It is white and looks very much like water;.
... But you can't take your own blood ...
... and reinjects himself with his own blood, ...