Yapabileceğimiz tek şey ona katlanmaktı.
- The only thing we could do was to bear with it.
Bu mektup bir yabancı damgası taşımaktadır.
- This letter bears a foreign stamp.
Bu mevduat yüzde üç faiz taşımaktadır.
- This deposit bears three percent interest.
Bir ayı ağaca tırmanabilir.
- A bear can climb a tree.
Ayı tamamen uysal ve ısırmaz.
- The bear is quite tame and doesn't bite.
Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.
- I bear him no malice.
Amerikalılar silah taşıma hakkına sahiptir.
- Americans have the right to bear arms.
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
Tom'un ya sabır çekmek dışında bir seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
A tree bears leaves in spring.
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to grin and bear it.
O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır,
- She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.
Bears look for over-priced securities to sell short.
You rang me last night but it was bear late and I didn't answer.
The jury could see he was bearing false witness.
The great bear market starting in 1929 scared a whole generation of investors.
The harbour bears North by Northeast.
... these this teaches bear witness to the vacations commercial activity involved ...
... because the taxpayers should not have to bear the cost of this rescue. ...