O, bir fantezi dünyasında yaşıyor.
- He lives in a world of fantasy.
Sen sadece kendini bir fantezi ile teselli ediyorsun!
- You're just comforting yourself with a fantasy!
Tom bir hayal dünyasında yaşıyor.
- Tom lives in a fantasy world.
Hayali gerçekten ayıramıyor musun?
- Can't you divorce fantasy from reality?
Yoksulluk içinde yaşamak, bazı kadınların fantezisidir. Onlar bunun biraz romantik olduğunu düşünüyorlar.
- Living in poverty is some women's fantasy. They think it's somewhat romantic.