The air on top of the mountain was very thin.
- Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
- Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
There used to be a castle on the top of the mountain.
- Dağın tepesinde bir kale vardı.
There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
- Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
There is a shrine atop the mountain.
- Dağın tepesinde bir tapınak vardır.
The person with the dog was so slow on the hill.
- Köpekli birisi, tepede bayağı yavaştı.
The royal palace was built on a hill.
- Kıraliyet Sarayı bir tepenin üstüne yapıldı.
Denali is highest peak in North America.
- Denali Kuzey Amerika'da en yüksek tepedir.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company.
- Şirketin tepesine gelmek için, onun sıkı çalıştığını herkes biliyor.
At last, they reached the top of the mountain.
- Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.
What you see above the water is just the tip of the iceberg.
- Suyun üstünde gördüğün şey sadece buz dağının tepesi.
That's only the tip of the iceberg.
- O sadece buz dağının tepesi.
The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
She was soaked from head to foot.
- Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
At last, they reached the top of the mountain.
- Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.
The surfer tried to ride the crest of the wave.
- Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.
You shouldn't look down on him.
- Ona tepeden bakmamalısın.
He never looks down on poor people.
- O, fakir insanlara asla tepeden bakmaz.
Dan jumped onto the roof of a passing train.
- Dan geçen bir trenin tepesine atladı.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.