tepelikli

listen to the pronunciation of tepelikli
Türkçe - İngilizce
cristate
Having a crest; crested
{a} having a tufted crest, tufted
{s} crested
tepe
hill

When I have finished writing the letter, I will take you to the lake about two miles beyond the hill. - Ben mektubu yazmayı bitirdiğimde, seni yaklaşık olarak tepenin iki mil ötesindeki göle götüreceğim.

The hill was all covered with snow. - Tepe tamamen karla kaplıydı.

tepe
peak

Denali is highest peak in North America. - Denali Kuzey Amerika'da en yüksek tepedir.

Mount Everest is the world's highest peak. - Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.

tepe
top

Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company. - Şirketin tepesine gelmek için, onun sıkı çalıştığını herkes biliyor.

At last, they reached the top of the mountain. - Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.

tepe
{i} tip

It's the tip of the iceberg. - Bu, buzdağının tepesi.

That's only the tip of the iceberg. - O sadece buz dağının tepesi.

tepe
{i} ridge

The tower occupied a prominent spot on the ridge. - Kule tepede önemli bir yer işgal etti.

tepe
hood
tepe
{i} head

He fell head over heels into the water. - O suya tepetaklak düştü.

He was covered with mud from head to foot. - Tepeden tırnağa çamurla kaplıydı.

tepe
{i} fell

He fell head over heels into the water. - O suya tepetaklak düştü.

The boy next door fell head first from a tree. - Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.

tepe
{i} rise
tepe
comb

The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine. - Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

tepe
jebel
tepe
brow
tepe
djebel
tepe
corona
tepe
mound
tepe
tuft
tepe
topping
tepe
mount

At last, they reached the top of the mountain. - Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.

Look at the mountain whose top is covered with snow. - Tepesi karla kaplı olan dağa bak.

tepe
crest

The surfer tried to ride the crest of the wave. - Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.

tepe
{i} down

He never looks down upon others. - O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.

Nick looks down on anyone who comes from a rural area. - Nick kırsal alandan gelen birine tepeden bakıyor.

tepe
crown
tepe
topknot
tepe
{i} roof

Dan jumped onto the roof of a passing train. - Dan geçen bir trenin tepesine atladı.

tepe
vertex
tepe
the hill
tepe
(Konuşma Dili) the space right beside one: Tepemde dikilme öyle! Don't stand here breathing down my neck!
tepe
apex
tepe
crown, topmost part (of one's head)
tepe
crest, crown (of a bird)
tepe
height

I just finished reading Wuthering Heights. - Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.

I just finished reading Wuthering Heights. - Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.

tepe
(Matematik) vertex
tepe
eminency
tepe
eminence
tepe
hump
tepe
cap
tepe
hill; top; summit, peak; crest
tepe
top, top part: ağacın tepesinde at/in the top of the tree/on top of the tree
tepe
apical
tepe
(Hukuk) climax
tepe
dome
tepe
knap
tepe
(Anatomi) collis
tepe
sinciput
tepe
barrow
tepe
eminencecy
Türkçe - Türkçe

tepelikli teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Tepe
kaban
Tepe
(Osmanlı Dönemi) TÂR
tepe
Bir şeyin en üstteki bölümü
tepe
Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü
tepe
Bir şeyin en üstteki bölümü: "Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz."- S. F. Abasıyanık
tepe
Bir yerin, bir nesnenin vb. nin üstü, tam hizası: "Ekşisu'da trenden indikleri sırada güneş tam tepelerindeydi."- N. Cumalı
tepe
Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü: "Güneş sanki yalnız sizin tepenize ışık ve sıcaklık aksettirmeye çalışıyor."- R. H. Karay. a) çokgende veya çok yüzlüde köşelerden her biri; b) ikiz kenar bir üçgende eşit kenarların kesişme noktası; c) bakışım ekseni bulunan bir eğrinin veya yüzeyin bu eksenle kesişme noktalarından her biri
tepe
Birinin yanı başı, baş ucu
tepe
Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi: "Derenin sağ tarafına yükselenen tepenin yamaçları daha hafif eğimli, daha genişti."- N. Cumalı
tepe
Bir yerin, bir nesnenin vb. nin üstü, tam hizası
tepe
Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi
tepelikli