tepeden

listen to the pronunciation of tepeden
Türkçe - İngilizce
birdie
overhead
tepe
hill

The royal palace was built on a hill. - Kıraliyet Sarayı bir tepenin üstüne yapıldı.

The person with the dog was so slow on the hill. - Köpekli birisi, tepede bayağı yavaştı.

tepe
peak

Can you see that mountain with the snow-covered peak? - Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?

Mount Everest is the world's highest peak. - Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.

tepe
top

Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company. - Şirketin tepesine gelmek için, onun sıkı çalıştığını herkes biliyor.

He lives at the top of the hill. - O, tepenin üst kısmında yaşıyor.

tepeden bakan
holier than thou
tepeden bakan
sanctimonious
tepeden bakan
holier-than-thou
tepeden bakan
high-hat
tepeden bakan
patronizing
tepeden bakan
self-righteous
tepeden bakmak
disdain
tepeden bakmak
scorn
tepeden bakmak
dominate
tepeden bakmak
look down
tepeden inme
sudden and unexpected
tepeden inme
deus ex machina
tepeden inme
out of a clear sky
tepeden köke doğru kurumak
die back
tepeden tabana
top-down design
tepeden tepeye
(Elektrik, Elektronik) pick to pick
tepeden tırnağa
head over heels
tepeden tırnağa
(deyim) root and branch
tepeden tırnağa
through and through
tepeden tırnağa
up and down
tepeden tırnağa kadar
from head to toe
tepeden tırnağa kadar
from head to foot
tepeden-inmecilik
(Dilbilim) fascism
tepeden inmeci
from the top vaulter
tepeden alta
top-down
tepeden aşağıya
down the hill
tepeden aşağıya işlemleme
(Dilbilim) top down process
tepeden bakan
high and mighty
tepeden bakan
self righteous
tepeden bakan
high hat
tepeden bakan
snooty
tepeden bakan
haughty
tepeden bakma
disdain
tepeden bakma durumu
archness
tepeden bakmak
look down on
tepeden bakmak
to look down on (sb/sth), to disdain, to scorn, to look down one's nose at
tepeden bakmak
to view with scorn or disdain, look down on, look down one's nose at
tepeden görmek
command
tepeden indirme
(Askeri) vertical envelopment
tepeden inme
1. (an order) which comes from a high official, which comes from one of the big guns. 2. very sudden and unexpected
tepeden inmecilik
unexpectedness
tepeden inmecilik
suddenness
tepeden tepeye
peak-to-peak
tepeden tepeye genlik
peak-to-peak amplitude
tepeden tepeye genlik
(Bilgisayar,Teknik) peak to peak amplitude
tepeden tepeye genlik
(Elektrik, Elektronik,Teknik) double amplitude
tepeden tepeye gezinim
(Bilgisayar,Teknik) peak excursion
tepeden tepeye voltaj değeri
(Elektrik, Elektronik) voltage pick to pick
tepeden tırnağa
(kadar) from head to toe, from head to foot
tepeden tırnağa
cap a pie
tepeden tırnağa
from top to toe
tepeden tırnağa kadar hazır
(Askeri) cap-a-pie
tepeden tırnağa silahlı
armed to the teeth
tepeden tırnağa silahlı
armed from tip to toe
tepeden tırnağa silahlı
fully armed
tepeden tırnağa temizlemek
clean down
tepeden tırnağa temizler
clearout
tepe
{i} tip

What you see above the water is just the tip of the iceberg. - Suyun üstünde gördüğün şey sadece buz dağının tepesi.

That's only the tip of the iceberg. - O sadece buz dağının tepesi.

tepe
{i} ridge

The tower occupied a prominent spot on the ridge. - Kule tepede önemli bir yer işgal etti.

tepe
hood
tepe
{i} head

He fell head over heels into the water. - O suya tepetaklak düştü.

He was covered with mud from head to foot. - Tepeden tırnağa çamurla kaplıydı.

tepe
{i} fell

He fell head over heels into the water. - O suya tepetaklak düştü.

The boy next door fell head first from a tree. - Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.

tepe
{i} rise
tepe
comb

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine. - Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.

tepe
jebel
tepe
brow
tepe
djebel
tepe
corona
tepe
mound
tepe
tuft
tepe
topping
tepe
mount

Mount Everest is the world's highest peak. - Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.

At last, they reached the top of the mountain. - Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.

tepe
crest

The surfer tried to ride the crest of the wave. - Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.

tepe
{i} down

Nick looks down on anyone who comes from a rural area. - Nick kırsal alandan gelen birine tepeden bakıyor.

He never looks down on poor people. - O, fakir insanlara asla tepeden bakmaz.

tepe
crown
tepe
topknot
tepeden inme
like a bolt out of the blue
tepeden inme
from above
tepe
{i} roof

Dan jumped onto the roof of a passing train. - Dan geçen bir trenin tepesine atladı.

tepe
vertex
tepe
the hill
dereden tepeden konuşmak/söz etmek
to have a rambling conversation
tepe
(Konuşma Dili) the space right beside one: Tepemde dikilme öyle! Don't stand here breathing down my neck!
tepe
apex
tepe
crown, topmost part (of one's head)
tepe
crest, crown (of a bird)
tepe
height

I just finished reading Wuthering Heights. - Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.

I just finished reading Wuthering Heights. - Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.

tepe
(Matematik) vertex
tepe
eminency
tepe
eminence
tepe
hump
tepe
cap
tepe
hill; top; summit, peak; crest
tepe
top, top part: ağacın tepesinde at/in the top of the tree/on top of the tree
tepe
apical
tepe
(Hukuk) climax
tepe
dome
tepe
knap
tepe
(Anatomi) collis
tepe
sinciput
tepe
barrow
tepe
eminencecy
Türkçe - Türkçe

tepeden teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

tepeden inme
Beklenmedik, şaşırtıcı
tepeden inme
Yüksek bir makamdan çıkan (buyruk)
tepeden inmeci
Tepeden inme yöntemine başvurulan kimse, jakoben
tepeden inmecilik
Tepeden inmeci olma durumu, jakobenizm
tepeden tırnağa
Herkes, her şey
tepeden tırnağa
Baştan aşağı, her yanı
Tepe
kaban
Tepe
(Osmanlı Dönemi) TÂR
tepe
Bir şeyin en üstteki bölümü
tepe
Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü
tepe
Bir şeyin en üstteki bölümü: "Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz."- S. F. Abasıyanık
tepe
Bir yerin, bir nesnenin vb. nin üstü, tam hizası: "Ekşisu'da trenden indikleri sırada güneş tam tepelerindeydi."- N. Cumalı
tepe
Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü: "Güneş sanki yalnız sizin tepenize ışık ve sıcaklık aksettirmeye çalışıyor."- R. H. Karay. a) çokgende veya çok yüzlüde köşelerden her biri; b) ikiz kenar bir üçgende eşit kenarların kesişme noktası; c) bakışım ekseni bulunan bir eğrinin veya yüzeyin bu eksenle kesişme noktalarından her biri
tepe
Birinin yanı başı, baş ucu
tepe
Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi: "Derenin sağ tarafına yükselenen tepenin yamaçları daha hafif eğimli, daha genişti."- N. Cumalı
tepe
Bir yerin, bir nesnenin vb. nin üstü, tam hizası
tepe
Yüksekliği genellikle birkaç yüz metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi
tepeden