temelli

listen to the pronunciation of temelli
Türkçe - İngilizce
permanently
fundamental
well-founded
essential
for good and all
permanently, for good
well-founded; permanent; fundamental; for good, permanently, for good and all
(building) which has a foundation; (building) which has (a certain kind of) foundation
permanent (job, employee, member of a group)
for keeps
old, long-standing
completely, wholly
lasting, enduring, permanent
irremovable
for good

Jane has gone to France for good. - Jane temelli olarak Fransa'ya gitti.

The store has been liquidated. It's closed for good. - Mağaza tasfiye edildi. O temelli olarak kapalı.

temel
basis

Compassion is the basis of all morality. - Merhamet tüm ahlakın temelini oluşturmaktadır.

This idea is the basis of my argument. - Bu fikir benim iddiamın temelidir.

temel
foundation

A house is built on top of a solid foundation of cement. - Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.

This house has a solid foundation. - Bu evin sağlam bir temeli vardır.

temel
{s} basic

This course teaches basic skills in First Aid. - Bu kurs İlkyardımda temel becerileri öğretir.

Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness. - Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.

temel
base

All of your accusations are baseless. She is innocent, and we will prove that. - Senin suçlamalarının tümü temelsizdir. O masumdur ve biz bunu kanıtlayacağız.

Baseless speculations. - Temelsiz spekülasyonlar.

temelli almak
keep
temelli bir değişim
fundemental change
temelli demir külçe
kentledge
temelli olarak
for keeps
temelli olarak
permanently
temelli olarak
costiveness
temelli olarak
for good and all
temel
essential

Gathering information is one of the essentials of travel. - Bilgi toplamak, gezinin temellerinden biridir.

I must spend the money remaining to me only for essential things. - Bana kalan parayı sadece temel şeyler için harcamalıyım.

temel
fundamental

Let us turn now to the fundamental issue. - Şimdi temel konuya dönelim.

The government must make fundamental changes. - Hükümet temel değişiklikler yapmalı.

temel
{s} underlying

We still have to solve the underlying problem. - Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.

temel
{s} elementary

This is an elementary error of reasoning. - Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.

Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages. - Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.

temel
constitutive
temel
foundation; basis; base; ground, groundwork; main, chief, basic, fundamental, principal, primary, elementary
temel
(Kanun) grounds
temel
ground

You're wasting your energy. Your complaint is groundless. - Enerjini harcıyorsun. Şikayetin temelsiz.

The house burned to the ground before the fire truck arrived. - İtfaiye aracı gelmeden önce ev temele kadar yandı.

temel
parent
temel
bedrock
temel
{s} staple

Instant noodles are a staple among college students. - Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.

Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people. - Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.

temel
basics

Let's start with the basics. - Temel ögelerle başlayalım.

We need to get back to the basics. - Bizim temellere geri dönmemiz gerek.

ajan temelli
(Tıp) agent-based
temel
cornerstone

Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy. - Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur

Freedom of speech is the cornerstone of democracy. - Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.

temel
(Ticaret) structure
temel
profound
temel
essential for
temel
primary

The primary aim of science is to find truth, new truth. - Bilimin temel amacı gerçeği , yeni gerçeği bulmaktır.

What was your primary focus while you were in college? - Üniversitedeyken temel odağın neydi?

temel
(İnşaat) matrix
temel
precept
temel
abecederian
temel
back drop
temel
hypostasis
temel
radix
temel
bases
temel
rudimentary
temel
ultimate

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

temel
mainstream
temel
primitive
temel
(Bilgisayar) primitives
temel
substruction
temel
rudiments
temel
footing
temel
stereobate
temel
central

Bravery is a central principle of Hanukkah. - Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.

temel
substructure
temel
fundament

Let us turn now to the fundamental issue. - Şimdi temel konuya dönelim.

When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals. - Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.

temel
guiding
temel
leading
temel
socle
temel
keynote
temel
basement
temel
{i} backdrop
temel
main

What is the main purpose of this plan? - Bu planın temel amacı nedir?

Marriage is the main cause of all divorces. - Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.

temel
baseline
temel
grounding
temel
baselined
aşk temelli
love-based
temel
simple
temel
bread-and-butter
temel
basic to
temel
based

Nothing is more contemptible than respect based on fear. - Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.

Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation. - İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.

temel
foundational
Temel
(isim) Foundation; basis; principal, chief
ajan temelli sistem
(Tıp) multi-agent system
endotermik temelli atmosfer
(Fizik) endothermic base atmosphere
içerik temelli öğretim
(Dilbilim) content based instruction
kazık temelli ev
pile dwelling
kriter temelli sorular
(Ticaret) criteria based questions
nikel temelli alaşım
nickel base alloy
problem temelli eğitim
(Eğitim) problem-based learning
sağlam temelli
well founded

Tom's fears were well founded. - Tom'un korkuları sağlam temelliydi.

sağlam temelli
well grounded
tahakkuk temelli muhasebe
(Ticaret) accrual accounting
temel
bed
temel
ground form
temel
basal
temel
abecedarian
temel
(Hukuk) basic, foundation, fundamental
temel
corner stone
temel
hard pan
temel
basic, fundamental
temel
backbone
temel
grass roots
temel
rudimental
temel
pedestal
temel
groundwork
temel
basis; basic principle; ground, groundwork
temel
root

We must get to the root of the problem. - Problemin temeline gitmeliyiz.

temel
keystone
temel
substratum
temel
principal, chief, main, most important
temel
principal

The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter. - NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.

This is one of the principal arguments against your plan. - Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.

temel
elemental
temel
bottom

I'm getting to the bottom of this. - Bunun temeline iniyorum.

I need to get to the bottom of this. - Bunun temeline inmeliyim.

temel
bread and butter
temel
working
temel
fortification
temel
foundations

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

Food, clothing and shelter are the foundations of survival. - Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.

temel
rationale
uzay temelli kızılötesi sistem
(Askeri) space-based infrared system
uzay temelli lazer
(Askeri) space-based laser
ırk temelli
race-based
Türkçe - Türkçe
Geçici olmayan, sürekli, kalıcı, devamlı, daimî
Sürekli olarak
Büsbütün, tamamen
Herhangi bir nitelikte temeli olan
temelli senatör
Belli bir süreye bağlı olmayan atanmış senatör
temel
En önemli, belli başlı, ana, esas, asıl, baz: "Devletin temel kanununun adı Anayasa'dır."- B. Felek
temel
Bir şeyin gelişimi için gereken ilk ögeler: "Temelde sıradan bir Fransız vodviline dayanırdı oynadıkları oyun."- N. Cumalı
temel
Bu bölümleri yapmak için kazılan çukur
temel
Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü: "Evin temelleri sökülüyor gibi sarsılıyor."- H. E. Adıvar
Temel
çizgi
temel
Bir şeyin gelişimi için gereken ilk ögeler
temel
Bir yapının tabanını oturtmak için kazılan çukur
temel
En önemli, belli başlı, ana, esas, asıl, baz
temel
Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü
temel
En önemli, bellibaşlı
temelli